Dijital tebligat anayasaya uygun!
Tebligat ve önemi
Tebligat, gerçek veya tüzel kişilere “idari eylemi” haberdar etme yöntemidir. Tebligat, idari işlemin muhatabına kanundan doğan haklarını kullanmada “başlangıç zamanını” belirler. Tebligatın temel usul ve esasları “7201 sayılı Tebligat Kanunu” ile düzenlenmiştir. Ancak vergileme işlemlerinde tebligat 7201 sayılı Kanunla belirlenen genel hükümlerinden farklı ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (“VUK”) ile ayrıca düzenlenmiştir. Dolayısıyla vergide tebligat, VUK’nunda varsa VUK, aksi halde Tebligat Kanunu’na tabidir.
VUK tebligatı, "vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza sorumlusuna yazılı bildirme” olarak tanımlıyor. VUK’nun 93’üncü maddesi ise “posta vasıtasıyla ilmühaberli taahhütlü” ve “ilan yolu” şeklinde iki tür genel yöntem belirliyor. Adresi belli kişilere “postayla ilmühaberli taahhütlü”, adresi belli olmayanlara ise “ilan yolu” ile tebliğ yapılıyor. Ancak muhatabın kabulüne bağlı olarak tebligat, “vergi dairesi” veya “komisyon” gibi idari birimlerce de yapılabiliyor. Son olarak VUK’nun 107’inci maddesinde “memur” aracılığıyla da tebligat yapılması mümkün.
Tebligat nasıl yapılır?
VUK’nun 102’nci maddesinde posta yoluyla tebligat esasları düzenlenmiş olup, tebliğ yapılacak kişinin adresinde bulunamaması halinde posta memuru, tebliğ alındısı üzerine durumu açıklamak ve imzalamak suretiyle belgeyi gönderen idareye geri gönderir. Belirli bir süre sonra belgenin teslimi için tekrar tebliğ yapılır.
İkinci kez tebliğ evrakı bildirilemezse, tebliğ konusu belgenin gönderimini yapan vergi idaresinden alınabileceğini gösteren bir pusula kişinin adresindeki kapıya yapıştırılır ve posta memuru tebliğe konu belgeyi gönderen idareye iade eder. Belge, adrese yapıştırılan pusulanın yapıştırma tarihinden sonraki 15 gün içinde vergi mükellefi tarafından alınırsa, alındığı günde; 15 gün içinde alınmazsa 15’inci günde tebliğ edilmiş sayılır.
Posta ile tebliğ yapılması mümkün değilse tebliğ yöntemi “ilanen” tebliğdir. VUK’nun 104’üncü maddesine göre ilan yazısı tebliğ yapan vergi dairesinin ilana mahsus mahalline asılır ve usulüne göre ilana çıkarılır. Akabinde yazının bir örneği kişinin bilinen son adresinin bağlı olduğu muhtarlığa gönderilir. İlan tarihini takiben bir ay içinde vergi dairesine başvurulmaması veya adres bildirilmezse VUK’nun 106’ncı maddesine göre bir ayın sonunda evrak mükellefe tebliğ edilmiş sayılır.
E-teblig ne zaman geldi?
2010 yılında VUK'nuna eklenen 107/A maddesiyle vergi idaresine “elektronik ortamda tebliğ” yapma imkânı getirildi. Bu maddeye 2015 yılında 6637 sayılı Kanun ile eklenen 2’nci fıkra ile “elektronik ortamda tebligat, vergi mükellefinin elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılacağı” düzenlemesi yapıldı.
Böylece “dijital tebligat” uygulamasının hukuki altyapısı oluşturularak; genel usullere bağlı kalınmaksızın tebliğe elverişli “elektronik bir adres” vasıtasıyla “elektronik ortamda tebliğ” yapılması ve e-tebligatın ilgilinin elektronik adresine ulaştığı tarihi takip eden 5’inci gün sonunda yapılmış sayıldı. Bakanlığa, e-tebligat için teknik altyapı kurma, kurulmuş olanı kullanma, tebliğe elverişli e-adres kullanma zorunluluğu getirme ve e-tebliğ yapılacak kişiler ile e-tebliğe ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi verildi. Bu yetki, 456 No.lu VUK Genel Tebliği ile kullanıldı.
AYM’nin uygunluk gerekçesi
Anayasa Mahkemesi (“AYM”), anayasaya aykırılık iddiası ile İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin itirazını 19/9/2019 tarih ve E: 2018/144, K: 2019/72 sayılı Kararı ile reddetti. Karar oyçokluğu (14’e karşı 3 karşıoy) ile alındı ve 26/11/2019 tarihli Resmî Gazete ile yayımlandı. Önemi nedeniyle AYM’nin dijital tebligatı anayasaya uygun bulma gerekçelerine bakalım.
Norm denetimi kapsamında İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri, “e-tebligatın ilgilinin e-adresine ulaştığı tarihi izleyen 5’inci gün sonu yapılmış sayılma kuralının mükellefin haklarını kullanması için yeterli ve uygun bir zaman olarak kabul edilemeyeceği, e-tebligat uygulamasına başlanmasıyla uygulama öncesi ve sonrası mükellefiyet oluşturanlar arasında uygulanacak tebliğ yöntemlerinde farklılıklar oluşturabilmesi” olarak belirtilmiş.
AYM itiraza ilişkin kararında, Anayasa'nın 125’inci maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda “hak arama süresinin” yazılı bildirim ile başlamasının öngörüldüğünü, ancak bildirimin yapılma şekline dair herhangi bir sınırlayıcı hükme yer verilmediğini belirtmiştir. Bu nedenle AYM, yasa koyucunun düzenlenen e-tebligatın “bilgilendirme ve belgelendirme işlevi” dikkate alındığında, 125’inci maddedeki “yazılı bildirim” şartının karşılandığı görüşündedir.
Ayrıca AYM, Anayasa’nın 36’ncı maddesindeki “hak arama hürriyetinin güvencesinin” temel unsurlarından birinin “mahkemeye erişim hakkı” olduğunu ve hak arama hürriyetinin sınırlanmasının Anayasa’nın 13’ncü maddesinde öngörülen sınırlamalara uyumlu ve ölçülü olması, maddede öngörülen güvencelere aykırı olmaması gerektiğini belirtmektedir.
AYM, e-tebligattaki “5 gün kuralı” ile mükelleflerin haklarında vergi dairelerince düzenlenen işlemlerden haberdar edilmelerini ve bu işlemlere karşı idari ya da yargı yollarına başvurmada öngörülen sürelerin gecikmeden işlemeye başlamasının amaçlandığını; bunun için kural koymanın uygun ve gerekli olduğunu ifade etmektedir. Kararda itiraz konusu kuralın, vergileme ödevlerine uymakla yükümlü mükellef ve sorumlulara öncelikle e-posta adreslerini düzenli olarak kontrol yükümlülüğü getirmekte ve kişinin e-posta adresini “her gün ya da beş günden” daha az sıklıkla kontrol ederek tebliğin yapılmış sayılma kuralı “5 gün” öncesinde durumu öğrenebileceği açıklanmaktadır.
Ayrıca, tebliğ edilmiş sayılma “belirli süre geçme” şartının sadece “e-tebligatta” olmadığı, diğer tebligatlarda da “5 gün kuralı gibi”, belirli sürelerin geçme şartı arandığı belirtilmektedir. Diğer yöntemlerdeki sürelerin daha fazla olmasının nedeni, bu sürelerin belirlenmesinde vergi mükellefine fiziki yolla ulaşabilme imkân ve ihtimalinin belirleyici olması gösterilmektedir.
AYM kararında, günümüzdeki teknolojik imkanların vergi mükelleflerinin mevcut elektronik posta adresine gönderilen e-tebligata ulaşılabilirliği diğer fiziki tebligat yöntemlerine göre daha kolay olduğu görüşü etkendir.
Ayrıca, AYM mücbir sebep varsa 5 günlük kanuni sürenin işlemeyeceği dikkate alındığında 5 gün süresinin mükellef ve sorumlulara bir “külfet” getirmediği, kuralda “birey ile kamu yararı arasındaki dengenin” korunduğu, “mahkemeye erişim hakkı sınırlamasının ölçülü” olduğu görüşündedir. Ayrıca itiraz konusu kuralın, e-tebligata tabi kişiler arasında ayrımcılık gütmediği ve e-tebligata geçilmeden önce mükellef olanlar ile sonra mükellef olanları farklı muameleye tabi tutulmayarak bir ayrım yapılmamasının “eşitlik ilkesine” uygun olduğu sonucuna varmıştır.
AYM tüm bunların sonucunda e-tebligattaki “5 gün kuralının”; Anayasa’nın “kanun önünde eşitlik”, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”, “hak arama hürriyeti” ve “yargı yolu” düzenlemelerine aykırı bulmayarak itirazı reddetmiştir.
Karşı oy gerekçesindeki “e-tebligatta bildirimin muhatabının adresine ulaşması yeterli görülmekte, mükellefin bildirimi öğrenip öğrenmediğine herhangi bir değer atfetmeme” hususu önemsenmemiştir. Aksine e-tebligatın mükellefin adresine ulaşması, işlemden haberdar olmada yeterli sayılmıştır.
Dijital tebligata hazırlanın!
Bu karar ile AYM, günümüzde mükellef veya temsilcilerinin akıllı cihazlarla elektronik ortama sıklıkla erişim sağladığını ve elektronik ortamın sadece e-tebliğe özgü olmadığını, mükelleflerin faaliyetlerinde “elektronik adres” ve “elektronik imza” kullanımının faaliyette gündelik kullanımını karine saymakta ve “5 günü” Anayasa’ya uygun bulmaktadır.
E-tebliğ işlemlerinin koordinasyonunun ve kontrollerinin yapılmaması idari işlemlere karşı hak aramada aksamalara, hak kayıplarına ve para cezalarına neden olabileceğinden, mükellef ve/veya vergi sorumlularının e-tebligatı süreçlerine katarak gerekli aksiyonları almaları gerekmektedir.
Vergi mükellefi “dijital diyet” yapmaz.
Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.