Skip to Content

Yeni Yıla Girerken...

Barış Eken


Bilindiği üzere işletmeler faaliyetlerini bir süreye bağlı olmaksızın sürdürmektedirler. Bu sebeptendir ki işletme sahiplerinin ya da hissedarlarının yaşam süreleri ile işletmenin yaşam süresi arasında herhangi bir bağ bulunmaz. Nitekim söz konusu durum 1 no’lu Muhasebe Sistemi Genel Tebliği’nde İşletmenin Sürekliliği Kavramı olarak açıklanmıştır. Söz konusu tebliğde yer alan kavramlardan bir diğeri ise Dönemsellik tir. Bu kavram ile, işletmenin sürekliliği kavramına göre sınırsız kabul edilen işletme ömrünün, belli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanması prensibi kabul edilmiştir. Gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesi, hasılat, gelir ve karların aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılştırılması bu kavramın bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır.

 

Yukarıda yer verilen kavramlardan ve ayrıca Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 38 ve 39. maddeleri ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun (KVK) 6. maddesinde yer alan kazancın hesap dönemleri itibarı ile tespit edileceği hükmünden hareketle çoğu vergi mükellefi, kendileri için aynı zamanda hesap dönemi sonu olarak kabul edilen takvim yılı sonunda, gerçek, doğru ve genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine ve mali mevzuata uygun mali tabloları hazırlamaya yönelik işlemleri yani dönem sonu işlemlerini gerçekleştirirler.

 

Birçok işletme için yılda sadece bir kez gerçekleştirilen bu işlemlerin hata ve unutmaya açık olmasından yola çıkılarak hazırlanan bu yazımızda, temel birtakım dönem sonu işlemleri detaylarına yer verilmeksizin ana hatları ile açıklanmaya çalışılacaktır.

 

1.       ŞÜPHELİ, DEĞERSİZ VE VAZGEÇİLEN ALACAKLARIN DEĞERLEMESİ

 

1.1    Değersiz Alacaklar

 

Adından da anlaşılacağı üzere değersiz alacak, tahsiline imkan kalmayan alacaktır. Bir alacağın hangi şartlarda değersiz olarak nitelendirilebileceği ise Vergi Usul Kanunu (VUK) 322. maddesi ile açıklanmış ve söz konusu madde hükmünde değersiz alacak, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsil imkanı kalmayan alacak şeklinde tanımlanmıştır.

 

Bir alacağın değersiz sayılabilmesi için gerekli şartlar ise aşağıdaki gibi sıralanabilir:

 

a)       Alacağın tahsil imkanının kalmadığının kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya dayanıyor olması

b)       Alacağın ticari kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olması

c)       Kazancın elde edilmesinde tahakkuk esasının geçerli olması

d)       Alacağın kefaletten doğmuyor olması

 

Yukarıda bahsi geçen “kanaat verici vesika” lafzı kanunda ayrıca açıklanmamış olsa da, Bakanlık muktezalarından ve devamlılık gösteren yargı kararlarından hareketle, alacaktan vazgeçildiğine dair mahkeme kararı, borçlunun yurt dışına çıktığını ve geri dönmeyeceğini; sığınma, vatandaşlıktan çıkarılma, yabancı ülkeye kaçma vb. halleri gösteren resmi belgeler söz konusu vesikalara örnek olarak verilebilir.

 

Yukarıda yer verilen hallerin gerçekleşmesi halinde alacak değersiz alacak olarak addolunarak mukayyet değeri ile gider hesaplarına aktarılır. Gider hesaplarına aktarılan bu tarz alacakların ileriki dönemlere tahsil edilmesi durumunda ise gelir olarak kayıtlara alınması gerekir.

 

1.2    Şüpheli Alacaklar

 

Sadece ticari ve zirai faaliyetlerle iştigal eden mükelleflerden bilanço esasına göre defter tutanların başvurabilecekleri şüpheli ticari alacak karşılığı uygulaması VUK’ un 323. maddesi ile düzenlenmiştir.

 

Söz konusu kanun maddesinde yer verilen hükümler doğrultusunda ticari ve zirai faaliyetle iştigal eden mükelleflerin şüpheli ticari alacak karşılığı ayırabilmeleri için gerekli şartları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

 

a)       Alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması

b)       Alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmiş olması

c)       Alacağın teminatsız olması ya da teminatın yeterli olmaması

d)       Karşılığın hangi alacağa ilişkin olduğunun belirtilmiş olması

e)       Karşılığın alacağın şüpheli hale geldiği dönemde ayrılmış olması

 

Yukarıda yer verilen şartlardan biri olan alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmiş olması şartı ise alacağın dava veya icra safhasında bulunması ya da alacağın yapılan protestoya veya yazı ile birden fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük olması hallerinde gerçekleşmiş sayılır. Ayrıca, karşılığın alacağın şüpheli hale geldiği dönemde ayrılmış olması prensip olarak kabul ediliyor olsa da sonraki dönemlerde de karşılık ayrılmasının mümkün olabileceğini ifade eden birtakım danıştay kararları mevcuttur.

 

1.3    Vazgeçilen Alacaklar

 

VUK’ un 324. maddesi ile düzenlenmiş olan vazgeçilen alacak müessesesini esasen değersiz alacak konusuyla birikte değerlendirmek gerekmektedir. Örneğin mahkeme kararı yolu ile vazgeçilen alacağın borçlu ve alacaklı yönünden iki ayrı boyutu vardır.

 

Değersiz alacak alacaklı açısından bir avantaj iken, vazgeçilen alacak, borçlu bakımından bir avantajdır. Çünkü bu yolla borçlunun pasif kalemlerinde bir azalma olmuş, borçları azalmıştır. Esasen bu kârdır. Ancak kanun koyucu ödeme gücü azalmış borçlunun bu durumunu göz önünde bulundurarak vazgeçilen alacağı hemen vergilemek istememiş ve maddede de belirtildiği üzere, vazgeçilen alacağın borçlunun defterinde özel bir karşılık hesabına alınarak üç yıl çıkacak zararla mahsup edilmek üzere bekletilebileceği hükmüne yer vermiştir. Ancak, alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlamak üzere üçüncü yıl sonuna kadar zararla itfa edilmeyen karşılık, dönem kazancına eklenerek vergiye tabi tutulur.

 

2.       SAYIM NOKSAN VE FAZLALARI

 

VUK’nun 186. maddesinde “envanter çıkarmak, bilanço günündeki mevcutları, alacakları ve borçları saymak, ölçmek, tartmak ve değerlemek suretiyle kesin bir şekilde ve müfredatlı olarak tespit etmektir. Şu kadar ki, ticari teamüle göre tartılması, sayılması ve ölçülmesi mutat olmayan malların değerleri tahminen tespit olunur. Mevcutlar, alacaklar ve borçlar işletmeye dahil iktisadi kıymetleri ifade eder." hükmüne yer verilmiştir. Envanter çıkarma işlemi sonrasında, işletmenin fiili durumu ile kaydi durumunun aynı çıkması durumunda herhangi bir işlem yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Fark çıkması durumunda yapılacak işlemler ise, vergi matrahının tespiti açısından özellik arz etmektedir.

 

2.1    Kasa Sayım Farkları

 

Sayım sonucunda, kasada olması gerekenden daha az tutarda paranın bulunması kasa sayım noksanı olarak tanımlanırken, gerekendan daha fazla paranın bulunması ise kasa sayım fazlası olarak adlandırılır. Kasa sayım noksanları “197 Sayım ve Tesellüm Noksanları” geçici hesabında, kasa sayım fazlaları ise “397 Sayım ve Tesellüm Fazlaları” geçici hesabında izlenir.

 

Kasa sayım noksanlığının veya kasa sayım fazlalığının nedeninin tespit edilmesi durumunda gerekli düzeltme kayıtları ile yanlışlıklar düzeltilirken, sayım noksanlığının nedeninin tespit edilememesi durumunda eksik tutar gider olarak kayıtlara alınır. Ancak, gider olarak kayıtlara alınan bu tutarın, dönem kazancının tespitinde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınması gerekmektedir. Kasa sayım fazlalığının ise nedeninin tespit edilememesi durumunda ise tutar gelir hesaplarına aktarılarak kurumlar vergisi matrahına ilave edilir.

 

2.2    Stok ve Demirbaş Sayım Farkları

 

Stok veya demirbaş eşyadaki sayım noksanlarının veya fazlalarının nedeninin tespit edilmesi durumunda, eksik ya da fazla olan stok veya demirbaş eşyanın ilgili olduğu hesaplar, gerçek durumu yansıtacak şekilde düzeltilir.

 

Noksanlığın nedeninin bulunamaması durumunda ise, 140 numaralı Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu Kararı’na göre, dönem sonlarında ortaya çıkan noksanlığın emsal bedeli üzerinden satış olarak dikkate alınması gerekmektedir. Böylece hasılat olarak dönem  karına yansıtılacak ve üzerinden KDV hesaplanacaktır. Dönem sonunda yapılan envanter çalışmasında tespit edilen stok veya demirbaş noksanlarının kaynağı, VUK'un 278. maddesinde belirtilen nedenler olan, yangın deprem ve su basması gibi afetlerden ortaya çıkmışsa, bu eksikliklerin vergisel olarak gider olarak kabul edilebilmesi için belirtilen nedenlerle ortaya çıkan eksikliklerin miktar ve tutarının, Takdir Komisyonu tarafından belirlenmesi ve belirlenen miktar ve tutarın stok ve demirbaş hesaplarından çıkarılarak dönem zararına aktarılması gerekmektedir. Söz konusu kanun maddesinde yer verilen haller haricinde oluşan sayım noksanlarının ise dönem kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün değildir.

 

Fiili tespit edilen miktarın, kayıtlarda yer alan miktardan fazla olması ve fazlalığın sebebinin bulunamaması durumunda ise, söz konusu tutarlar gelir kaydedilerek; fazlalık, dönem karına yansıtılır.


3.       ALACAK VE BORÇ SENETLERİNDE REESKONT UYGULAMASI

 

Senede bağlı olan alacak ve borçların değerleme günü itibari ile değerinin tespit edilmesi yani söz konusu senetli alacakların bugünkü değerinin hesaplanması işlemine reeskont denilmektedir.

 

VUK madde 285’e göre, alacak senetlerini değerleyen mükelleflerin borç senetlerini de değerlemesi zorunluluğu bulunmaktadır. Böylelikle alacak senetlerini değerleyip meydana gelen farkları dönem gideri olarak dikkate alan mükelleflerin, borç senetlerini de değerleyerek meydana gelen farkları dönem geliri olarak dikkate almaları zorunlu kılınmıştır. Bununla birlikte, borç senedi bulunmayan mükelleflerin sadece alacak senetlerini değerlemeleri mümkündür.

 

Öte yandan reeskont tercihi kısmen kullanılamaz. Bu nedenle reeskont ayırmak isteyen mükellef portföyündeki tüm senetler için reeskont hesaplamalıdır. Ayrıca, vadesi gelecek dönemlere sarkan alacak/borç senetlerinin değerlemesi yapılırken, senetlerin üzerinde bir faiz oranı belirilmişse bu oran, aksi takdirde TCMB’nin resmi iskonto oranı (kısa vadeli avans işlemlerine uygulanan faiz oranı) uygulanır.

 

Yabancı para üzerinden senetlerin değerlemesi de benzer şekilde yapılmalıdır. Yabancı para üzerinden senetlerde sadece iki farklılık bulunmaktadır. Bunlardan ilki; yabancı para tutarının Maliye Bakanlığı’nın tebliğ ettiği döviz kuru üzerinden değerlenmesi, diğeri ise; faiz oranı olarak yine senet üzerindeki faiz oranının esas alınması gerekirken, senedin üzerinde faiz oranı belirtilmemişse, TCMB resmi iskonto oranının yerine Londra Bankalar Arası Faiz Oranı’nın (LIBOR) esas alınması gerektiğidir.

 

3.1 Reeskont Uygulanacak Alacak ve Borç Senetlerinin Özellikleri

 

Reeskont uygulamasına konu olacak olan alacak ve borç senetlerinin taşımaları gereken özelliklerin aşağıdaki gibi sıralanması mümkündür:

 

·         Reeskont işlemine tabi olacak alacak ve borç mutlaka senede bağlı olmak zorundadır.

·         Reeskonta tabi tutulacak senetlerin de ticari işletmeye ait olması ve bir alacağı temsil etmesi gerekir.

·         Reeskonta tabi tutulacak alacak veya borç senedinin aynı zamanda bir vade içermesi gerekir.

·         Vadeli senetlerin vadesinin gelmemiş olması gerekmektedir.

·         Alacak senetlerinin reeskonta tabi tutulabilmesi için, gelir yaratıcı ya da hasılat unsuru olması gereklidir.

·         Reeskont işlemine tabi tutulacak alacak veya borç senedinin değerleme günü itibariyle işletmenin aktifinde ya da pasifinde yer alması gerekmektedir.

 

3.2 Reeskont Tutarının Hesaplanması

 

Alacak ve borç senetlerinin reeskont tutarının hesaplanmasında iç iskonto yöntemi kullanılır. İç iskonto, bir senedin halihazır değeri üzerinden hesaplanan iskontoya denilmektedir.

İç iskonto yöntemi, senet üzerindeki vadeye kadar olan gün farkı ve faiz (iskonto) haddi dikkate alınarak, senedin halihazır değeri üzerinden iskonto tutarı hesaplanması esasına dayanır ve aşağıdaki formül ile hesaplanır.

 

F= A – {A x 360/[360+(m x t)]}

F  :  Hesaplanan iskonto tutarı

A :  Senedin nominal değeri

t   :  Senedin vadesine kalan gün sayısı

m :  Faiz (iskonto) oranı

 

Dikkate alınacak faiz (iskonto) oranı, VUK’un 281 ve 285. maddeleri uyarınca,

 

- Senette faiz oranı açıklanmışsa bu oran,

 

- Faiz oranı açıklanmamış Türk lirası senetlerde; TCMB’nin kısa vadeli avans işlemlerinde uygulanan faiz oranı, yabancı para cinsinden senetlerde ise değerleme gününde geçerli olan Londra Bankalar Arası Faiz Oranı (LİBOR) esas alınacaktır. TCMB’ce kısa vadeli avans işlemleri için belirlenmiş halihazırdaki avans oranı % 25’ tir.

 

3.3 Vadeli Çeklerde Reeskont Uygulaması

 

Bilindiği üzere Türk Ticaret Kanunu uyarınca, çek bir ödeme emridir ve ibraz edildiğinde ödenmek zorundadır. Buna aykırı bir kayıt çekte yer alırsa yazılmamış sayılır. Ancak, uygulamada çeklere vade konmakta ve vadeli bir senet gibi işlem görmektedir. Vergi Usul Kanunu'nda alınan ve verilen çeklerin reeskonta tabi tutulup tutulamayacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun 04/04/2000 tarih ve E:1999/408 K:2000/144 Sayılı Kararı ile; vadeli çeklerin reeskonta tabi tutulamayacağı, çekin vade ve faiz kaydı taşımasının yasal olarak mümkün bulunmadığı, uygulamada çekin çeşitli nedenlerle vadeli düzenlenmiş olmasının adına çek düzenlenen yükümlünün, ancak değerleme gününde vadesi gelmemiş senede bağlı alacaklar için uygulanmasını öngören Vergi Usul Kanununun 281.maddesindeki düzenlemeden yararlandırılmasına olanak vermeyeceğine hükmedilmiştir. Bu nedenle vadeli çeklerin reeskonta tabi tutulamayacağı, yargı kararı ile kesinleşmiş bulunmaktadır.


4.       YABANCI PARA CİNSİNDEN VARLIKLARIN DEĞERLEMESİ

 

4.1. Yabancı Para Cinsinden Alacak ve Borçların Değerlemesi

 

Dönem sonu işlemleri sırasında, önem taşıyan uygulamalardan biri de yabancı para cinsinden olan alacak ve borçların değerlemesine ilişkindir. Vergi Usul Kanunu’nun 280. maddesinde yabancı paralar açısından getirilen değerleme ölçüsünün, yabancı parayla ifade olunan tüm alacak ve borçları da kapsadığı hükme bağlanmıştır. İşletmenin dönem sonunda döviz cinsinden olan borç ve alacakları kural olarak borsa rayici ile değerlenecektir. Türkiye’de döviz borsası bulunmadığından değerlemede uygulanacak kurun Maliye Bakanlığı tarafından belirleneceği de madde hükmündedir. Ancak Maliye Bakanlığı’nın herhangi bir belirleme yapmadığı durumda ise VUK 130 No.lu Genel Tebliği’nde de belirtildiği üzere değerleme kurunun değerleme günündeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından belirlenen döviz alış kuru olması gerekmektedir.

 

Yabancı para ile olan senetli veya se­netsiz alacak ve borçlar, tahakkuk ettiği tarihteki geçerli kurla değerlenerek, kayıtlara intikal ettirilmektedir. Tahsilât veya ödeme sıralarında geçerli olan kur üzerinden veya değerleme gününde Maliye Bakanlığı'nca tespit olunan kurlara göre değerleme yapılması ge­rekmektedir.

 

4.2. Yabancı Para Cinsinden Bilânço Varlıklarına İlişkin Değerleme

 

İşletmenin sahip olduğu döviz varlıkları dönem içerisinde yabancı para giriş ve çıkışlarının yapıldığı işlem günü kuru ile kayda alınır. Yabancı para ve döviz cinsinden iktisadi kıymetlerin değerlemesinde yalnızca ticari varlığa dayalı olanların değerlemeye tabi tutulması gerekmektedir. İşletmenin iktisadi faaliyeti çerçevesinde elde edilen ya da doğan ticari nitelikteki varlık ve borçlar bilânçoya dâhil olmak kaydıyla değerleme kapsamında yer almaktadır.

 

İşletmelerin dönem sonlarında yabancı para mevcutları VUK 280. madde hükmüne göre değerlenecektir.

 

Tesisat ve makinelerin VUK’un 269. maddesinde maliyet bedeli ile değerleneceği hükmolunmuştur. Yine aynı kanunun 262. maddesinde maliyet bedeli ise; “İktisadi kıymetlerin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır. VUK 163 No.lu Genel Tebliği uyarınca; duran varlıklarla ilgili kur farkları, duran varlığın aktife alındığı yılda oluşuyorsa duran varlığın maliyet unsuru olarak aktifleştirilmesi gerekmektedir. İzleyen yılda oluşan olumsuz kur farkları için ihtiyarilik söz konusu olmaktadır. Şöyle ki izleyen yılda, isteyen işletme kur farklarını finansman giderleri olarak dönem giderlerine alır, isteyen işletme ise aktifleştirerek duran varlığın maliyet tutarına ilave edip duran varlığın aktifte kalan süresi içinde amortisman yoluyla itfa eder.

 

Satın alınan veya imal edilen emtiayla ilgili olarak VUK’un 274. maddesinde, değerlemenin maliyet bedeline göre yapılacağı belirtilmiştir. İthal edilen mallarla ilgili VUK 238 No.lu Genel Tebliği hükümlerine göre emtianın satın alınıp işletme stoklarına girdiği tarihe kadar oluşan kur farklarının maliyete intikal ettirilmesi zorunludur. Uygulamada ticari amaca yönelik olarak ithal edilen emtia ile ilgili olarak ortaya çıkan kur farklarının maliyete intikal ettirilmesi konusunda zorluklar çıkmaktadır. Yine dönem sonlarında ithal edilen stokta kalan emtia değerlemesinde de sorun çıkmaktadır. Nitekim Danıştay’a intikal eden bir uyuşmazlıkla ilgili olarak Danıştay 4. Daire’nin 28.05.1996 tarih ve E:1996/1948, K:1996/2170 sayılı kararında “İlaç ithalatçısının, sonradan oluşan kur farklarını satılamayan stok mala yansıtmasına gerek yoktur. Bu kur farkları doğrudan gider yazılabilir” şeklinde görüş bildirilmiştir. Keza sonradan oluşan kur farklarının dönemsellik ilkesine göre satılamayan stok mala yansıtılmasına gerek olmadığı, kur farklarının doğrudan gider yazılabileceği Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir.

 

Bilânço gününde ise Maliye Bakanlığınca ilan edilen kurlar göz önünde tutulur ve meydana gelen farklar yukarda da belirtildiği üzere, “646 Kambiyo Karları” hesabına alacak veya “656 Kambiyo Zararları” hesabına borç yazılmak suretiyle dönem sonu hesaplarına intikal ettirilir.

 

5.       2007 YILINDA TUTULMASI ZORUNLU OLAN DEFTERLER

 

Türk Ticaret Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kooperatifler Kanunu, Bankalar Kanunu gibi çesitli kanunlarda faaliyet ve işlemlerin takibi amacıyla defter tutma, saklama ve ibraz ile ilgili bazı zorunluluklar getirilmiştir.

 

Vergi Usul Kanunu uyarınca ise; vergi uygulaması bakımından mükelleflerin vergi ile ilgili servet, sermaye ve hesap durumunu tesbit etmek, vergi ile ilgili faaliyet ve hesap neticelerini tespit etmek, vergi ile ilgili muameleleri belli etmek, mükellefin vergi karşısındaki durumunu hesap üzerinden kontrol etmek, incelemek, mükellefin hesap ve kayıtlarının yardımıyla üçüncü şahısların vergi karşısındaki durumlarını kontrol etmek ve incelemek amaçlarını sağlayacak şekilde defter tutma zorunluluğu bulunmaktadır.

 

Yazımızın bu bölümünde Vergi Usul Kanunu hükümleri doğrultusunda tutulması gereken defterler ile tasdike tabi defterler açıklanmaya çalışılacaktır.

 

5.1  Vergi Usul Kanunu’na Göre Defter Tutmak Zorunda Olanlar ve 

      Tutulması Zorunlu Defterler

 

VUK'nun 172. maddesinde defter tutmak mecburiyetinde olan gerçek ve tüzel kişiler;

 

·          Ticaret ve sanat erbabı

·          Ticaret şirketleri

·          İktisadi kamu müesseseleri

·          Dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler

·          Serbest meslek erbabı

·          Çiftçiler

 

olarak sayılmıştır.

 

Yukarıda yer verilen gerçek ve tüzel kişiler defterlerini hesap dönemi itibari ile tutarlar. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır. Kanun koyucu, defter tutma bakımından, gerçek usulde vergilendirilen ticaret erbabını iki sınıfa ayırmıştır. 1. sınıf tüccarlar bilanço esasına göre, 2. sınıf tüccarlar ise işletme hesabı esasına göre defter tutarlar.

 

Bilanço esasına göre tutulması gereken defterler;

 

·         Yevmiye defteri; kayda geçirilmesi gerekli muamelelerin tarih sırasıyla ve madde halinde düzenli olarak yazıldığı defter olup, ciltli ve sayfaları müteselsil sıra numaralı olur.

·         Defteri kebir; yevmiye defterine geçirilmiş olan muameleleri buradan alarak usulüne göre hesaplara dağıtan ve tasnifli olarak bu hesaplarda toplayan defterdir.

·         Envanter defteri; işe başlama tarihinde ve takip eden her hesap döneminin sonunda çıkarılan envanterler ve bilançoların kaydolunduğu defter olup, ciltli ve sayfaları müteselsil sıra numaralıdır. Envanterin esas itibari ile defter üzerine çıkartılması gerekli iken, işlerinde geniş ölçüde ve çeşitli mal kullanan büyük işletmeler envanterlerini listeler halinde tanzim edebilir. 

 

olarak sayılmıştır. Bununla birlikte, imalat defteri, kombine imalatta imalat defteri, bitim işleri defteri ise sınai işletmelerinin ayrıca tutmaları gereken defterler olarak belirlenmiştir.

 

5.2 Tutulacak Defterlerin Tasdiki

 

Vergi Usul Kanunu’nun 220. ve Mükerrer 257’nci maddelerine göre tasdike tabi defterler şunlardır:

 

·          Yevmiye defteri

·          Envanter defteri

·          İşletme defteri

·          Serbest meslek kazanç defteri

·          Çiftçi işletme defteri

·          İmalat defteri

·          Yabancı nakliyat kurumların hasılat defteri

·          Nakliyat vergisi defteri

·          Damga vergisi defteri


Bu Kanunla izin verilen hallerde yukarıda belirtilen defterlerin yerine kullanılacak olan defterler de tasdike tabi tutulacaklardır. Defteri kebirin, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tasdik ettirilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, ticari defterlerdeki kayıtların sahipleri lehine delil sayılabilmesi için Türk Ticaret Kanunu’nun 69’uncu maddesi gereğince tasdik edilmesi gerekli olmaktadır.

 

5.3 Defterleri Tasdik Ettirmemenin Sonuçları

 

Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tutulması zorunlu defterlerin hepsinin veya bir kısmının tutulmamış olması VUK’un 30. maddesinin 3 numaralı bendinde re’sen takdir nedeni olarak sayılmıştır. Tutulması zorunlu defterlerden sadece bir tanesinin tutulmamış olması bile re’sen takdir için yeterlidir. Ancak bir defterin kısmen tutulmamış olması halinde bu bent uyarınca değil, defter ve belgelerin ihticaca salih olmaması nedeniyle takdir nedeni doğar. Vergi Usul Kanunu’nun verdiği yetkiye istinaden Maliye Bakanlığı’nca tutulma zorunluluğu getirilen defterleri de bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Tutulması zorunlu defterlerden bir tanesinin tutulmamış olması halinde ayrıca VUK’un 352. maddenin I-2 bendine göre birinci derece usulsüzlük fiili işlenmiş sayılır. Maddede belirtildiği üzere bu fiil re’sen takdir nedeni olduğu için usulsüzlük cezası iki kat kesilir.          

 

Tasdike tabi defterlerin tasdik süresinin sonundan başlayarak bir ay içinde tasdik ettirilmeleri durumunda, VUK’un 352. maddesinin II-6 numaralı bendine göre ikinci derece usulsüzlük cezası kesilir. Ancak kanuni süreden sonraki 1 aylık süre geçtikten sonraki sürelerde yaptırılan tasdik, hiç yapılmamış sayılmakta ve defterlerin gerek bu şekilde tasdik ettirilmeleri gerek hiç tasdik ettirilmemeleri; VUK’un 352. maddesinin I-8 numaralı bendine göre birinci derece usulsüzlük olarak cezalandırılır.