Skip to Content

Borsada işlem gören hisse senetlerinden elde edilen kazançların vergilendirilmesi

Tamer Türkyılmaz
Fatma Şeker

1. Giriş

Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) verilerine göre 2022 yılı içerisinde Türkiye’de borsa ile tanışan yatırımcı sayısının 1.2 milyonun üzerinde olduğu belirtiliyor. Bunun önemli bir kısmının, hali hazırda yatırım hesabı sahibi olup fon, tahvil vb. sermaye piyasası araçlarına yatırım yapmakta iken artan risk iştahıyla birlikte borsada da işlem yapmaya başlayan yatırımcılardan oluştuğunu (755 bin kişi), ancak ilk defa yatırım hesabı açarak hisse senedi alımına başlayan yatırımcıların sayısının da önemli boyutlara ulaştığı anlaşılıyor (451 bin kişi). Yeni gelen yatırımcılarla birlikte hem kadın yatırımcı sayısının hem de 20-29 yaş arası genç yatırımcıların sayısının arttığı MKK tarafından yayımlanan verilerden görülebiliyor. Yatırımcı sayısının artması, yatırımcı profilindeki değişiklikler, Z kuşağının yatırım tercihleri elbette analiz edilmesi ve üzerine düşünülmesi gereken hususlar, ekonomi bilimiyle ilgilenenlerin halihazırda bu hususlara ilişkin değerlendirmeler yaptıklarını da görebiliyoruz. Ancak borsada işlem yapan yatırımcıların amaçlarının gelir elde etmek olduğu düşünüldüğünde, ister istemez konunun vergi boyutu da düşünmeye değer bir husus olarak ortaya çıkıyor.

Genel olarak vergi konusu, gelir vergisi mevzuatımızın gerçek kişilere pek fazla vergi ödevi yüklemeyen yapısı nedeniyle midir bilinmez, kişilerin çok fazla üstüne düşünmediği konulardan bir tanesi. Oysa verginin, elde edilen kazancı azaltıcı bir unsur, bir tür maliyet olduğu değerlendirildiğinde, yatırım kararı alınmadan önce göz önünde bulundurulması gereken bir husus olduğunu söyleyebiliriz.

Bu çalışmamızda Borsa İstanbul’da (BİST) ve yurt dışındaki diğer borsalarda işlem gören hisse senetlerine ilişkin banka ve aracı kuruluşlar aracılığıyla yapılan alış satış işlemlerinden doğan ve Gelir Vergisi Kanunu’nda, “diğer kazanç ve iratlar” başlığı altında “değer artış kazancı” olarak ele alınan kazançlar ile söz konusu hisse senetlerinin elde tutulmasından dolayı elde edilen ve Gelir Vergisi Kanunu’nda “menkul sermaye iradı” olarak nitelendirilen temettü gelirlerinin vergilendirilmesi konusunu inceleyeceğiz.

2. Temettü hisse senedi mi, büyüme hisse senedi mi?

Hisse senedi yatırımcılarının portföylerini oluştururken karşı karşıya kaldıkları sorulardan biri yapacakları yatırımları büyüme hisse senetlerine mi, yoksa temettü hisse senetlerine mi yapacakları sorusudur. Genel olarak, ortaklarına daha az kâr payı dağıtan veya kâr payı dağıtmayan, bunun yerine bu değeri yapacağı yatırımlara kaynak olarak kullanan ve yatırımların dönüşüyle birlikte de ciddi büyüme potansiyeli sunan şirketlerin hisse senetlerini “büyüme hisse senedi”; yatırım dönemini tamamlamış, iyi bir şekilde kâr eden ve kârını düzenli olarak ortaklarına dağıtan, ancak sınırlı büyüme gerçekleştiren şirketlerin hisse senetlerinin ise “temettü hisse senedi” olarak anıldığını biliyoruz.

Hisse senedi alım satımından doğan kazançların “değer artış kazancı”; şirketlerin, hisse senetlerini elinde bulunduran kişilere yaptığı kâr payı dağıtımının (temettü) ise kişiler açısından “menkul sermaye iradı” olarak nitelendirildiğini ifade etmiştik. Dolayısıyla temelde portföyünü büyüme hisse senetlerinin alım satımını yaparak büyütmeye çalışan kimselerin ağırlıkla değer artış kazancı elde edeceklerini, öte yandan portföyünü temettü hisse senetleri biriktirerek oluşturan ve satıştan ziyade yıl içerisinde dağıtılan temettülerden gelir elde eden kimselerin ise ağırlıkla menkul sermaye iradı elde edeceklerini söyleyebiliriz. Dolayısıyla her ne kadar yatırım tavsiyesi niteliğinde olmasa da vergisel açıdan hangisinin avantajlı olacağını anlayabilmek adına hisse senedi alış – satışından elde edilen kazançlar ile temettü gelirlerinin nasıl vergilendirileceğini bilmekte fayda olacağını düşünüyoruz.

3. Borsada işlem gören hisse senetlerinin alış - satışından elde edilen kazançların vergilendirilmesi

3.1 BİST’te işlem gören hisse senetlerinin alış - satışından elde edilen kazançlar

Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetlerinin alış satışından doğan kazançlar, söz konusu işlemin yapıldığı banka veya aracı kuruluşlar tarafından gelir vergisi stopajına konu edilmektedir. 1 yıl ve daha kısa süre elde tutulan Menkul Kıymet Yatırım Ortaklığı (MKYO) hisse senetlerinde uygulanan gelir vergisi stopajı oranı yüzde 10 (1 yıldan uzun süre elde tutulması halinde stopaj yapılmaz) iken diğer hisse senetlerinin satışından elde edilen kazançlarda ise gelir vergisi stopajı yüzde 0 olarak uygulanmaktadır. Burada teknik bir ayrıntı olarak, mevcut uygulamada tam mükellef kurumlara (kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan kurumlar) ait olup BİST’te işlem gören hisse senetlerinin bir yıldan fazla elde tutulması halinde yapılacak satış işlemlerinde gelir vergisi stopajı olmadığını ve bu kazançların Kanun’un genel hükümlerine (Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80. maddesi ile 85 ve 86. maddeleri) göre de vergilendirilmeyeceğini söyleyebiliriz (31.12.2025’e kadar geçerli). Gelir vergisi stopajının yüzde 0 olmasıyla hiç mevcut olmamasının fiili durumda aynı sonucu doğuruyor olmasına rağmen teknik açıdan birbirinden ayrıldığını söyleyebiliriz; örneğin birinde gelir vergisi mevcutken ve yürütme organınca oranı yüzde 0 olarak belirlenmişken, diğeri vergiye tabi değildir; yüzde 0 oranı yürütme organınca hızlı bir şekilde değiştirilebilecekken, vergiye tabi olmayan kazancın vergiye tabi olabilmesi, yasama organının çalışmasını ve bir kanun değişikliği yapmasını gerektirecektir.

Bu noktada, Gelir Vergisi Kanunu’nda menkul kıymetlerin vergilendirilmesine ilişkin iki ayrı stopaj düzenlemesi bulunduğunu hatırlatmakta fayda olduğu düşüncesindeyiz. Bunlardan ilki 94. maddede düzenlenen, Kanun’un asli stopaj uygulaması niteliğinde olan ve stopajın bir tür ön vergileme olarak kullanıldığı, ancak Kanun’un 85 ve 86. maddelerindeki hükümler nedeniyle gelirin belirli hadleri aşması halinde kişilerin ayrıca yıllık beyanname ile bu gelirlerini beyan ederek ilave vergi ödemesini öngören uygulamadır. Diğeri ise 2006 yılında Gelir Vergisi Kanunu’nun geçici 67. maddesinde düzenlenmek suretiyle hayatımıza girerek (mevcut durumda 31.12.2025 yılına kadar geçerli), ön vergilemeden ziyade nihai vergileme niteliği taşıyan bir stopaj uygulamasıdır. Geçici 67. madde kapsamında stopaja konu edilen kazançları kişiler yıllık beyanname ile beyan etmiyor ve ilave vergi ödemiyorlar. Mevcut durumda menkul kıymetlerden elde edilen kazançlara ilişkin vergilemede Gelir Vergisi Kanunu’nda bazı gelirlerin 94. maddeye göre ve bazı gelirlerin de geçici 67. maddeye göre stopaja konu ediliyor olması nedeniyle ikili bir yapının bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle menkul kıymetlerden elde edilen kazançların hangi madde kapsamında ele alınması gerekeceğini kontrol etmek yanlış bir vergi uygulaması yapılmaması adına fayda sağlayacaktır.

Bu kısa izahatten sonra, Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetlerinin alış satışından doğan kazançların geçici 67. madde kapsamında olduğunu, bu nedenle söz konusu banka veya aracı kuruluş tarafından uygulanan stopajın nihai vergi niteliğinde olduğunu, söz konusu gelirlerin tutarlarından bağımsız olarak ayrıca beyan edilmeyeceğini ve ilave vergi ödenmeyeceğini söyleyebiliriz.

3.2 Yurt dışı borsalarda işlem gören hisse senetlerinin alış – satışından elde edilen kazançlar

Yurt dışı borsalarda işlem göre hisselerin de Türkiye’deki banka ve aracı kuruluşlar vasıtasıyla alınıp satılması mümkün olabilmektedir. Ancak, bu tür hisse senetlerinden kaynaklanan değer artış kazancının, BİST’te işlem gören hisse senetlerinden elde edilenlerden farklı olarak geçici 67. madde kapsamında stopaja konu edilmediğini belirtmekte fayda var. Stopaj uygulaması olmadığından, söz konusu gelirlerin Kanun’un genel hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekecektir. Bu tür bir gelir için belirlenen bir beyan sınırı, istisna tutarı mevcut olmadığından söz konusu kazançların değer artış kazancı olarak yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyanı gerekecektir.

Bu tür işlemlerde dikkat edilmesi gereken bir husus, söz konusu hisse senedinin işlem gördüğü borsanın yer aldığı ülke mevzuatına göre, o ülkede de vergilendirilmesi söz konusu olabilmektedir. Her ne kadar, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları kural olarak bu tür kazançlarda vergilendirme hakkını işlemi yapan kişilerin yerleşik olduğu devlete veriyorsa da genellikle alış satış arasında geçen sürenin 1 yılı geçmediği durumlarda kaynak ülkeye de vergileme hakkı tanındığı görünmektedir.

Örneğin çok işlem yapılan ülkelerden biri olan ABD ile Türkiye arasında akdedilen çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının 13/5. maddesinin de bu şekilde düzenlendiği görülmektedir. Kural olarak ABD borsalarında işlem gören hisse senetlerinin alış satışından kaynaklanan kazançlarda vergileme hakkı alış ve satış işlemleri arasında geçen sürenin 1 yılın üzerinde olduğu durumda yalnızca Türkiye’ye, diğer durumda hem ABD’ye hem de Türkiye’ye ait olacaktır. Yani ABD’de bu gelirin stopaj veya başka bir yolla vergilendirilmesi Türkiye’nin vergilendirme hakkını ortadan kaldırmıyor. Arada bir çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması bulunması ise verginin basit bir şekilde yalnızca bir ülkede ödeneceği, diğer ülkenin bunu dikkate alarak hiçbir vergileme yapmayacağı anlamına gelmiyor. Zira aynı anlaşmanın 23. maddesinde Türkiye, çifte vergiyi önleme metodunu “yabancı vergilerin mahsubuna ilişkin Türk vergi mevzuatı hükümleri saklı kalmak üzere” ABD’de ödenen verginin Türkiye’de hesaplanan vergiden mahsup edilmesi şeklinde belirlemiş. Bunun uygulanabilmesi için Gelir Vergisi Kanunu’nun 123. maddesine göre hareket edilmesi, yani varsa ABD’de ödenen verginin ABD makamlarından alınacak, ABD’deki Türk konsolosluklarınca tasdik edilecek ve yeminli tercüman aracılığıyla Türkçeye çevrilecek bir belge ile tevsik edilmesi gerekecektir. Dolayısıyla, bu örnekten de anlaşılacağı üzere işlem yapmadan önce varsa ilgili ülke ile Türkiye arasındaki çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının incelenmesi, lokal vergi uygulamalarının iyi anlaşılması önem arz edecektir.

Yurt dışında ödenen vergi durumunu bir yana bırakırsak, yurt dışı borsalarda işlem gören hisselerin alınıp satılması yoluyla elde edilen kazançların tutarlarından bağımsız olarak Türkiye’de vergilendirileceğini belirtmiştik. Elde edilen gelire ilişkin hesaplamanın Türk lirası cinsinden yapılması gerekecektir. Türk lirası cinsinden hesap yapılırken elde edilen döviz gelirinin satış tarihinde TL’ye çevrilmesi şeklinde değil; alış tarihindeki ve satış tarihindeki TL değerinin ayrı ayrı bulunması yoluyla kazancın TL cinsinden tespit edilmesi şeklinde yapılması gerekeceğini söyleyebiliriz. Bu işlemlerde ise, söz konusu alış ve satış tarihleri için geçerli olan T.C. Merkez Bankası döviz alış kurunun kullanılması gerekecektir. Yani TL’deki değer kaybı nedeniyle döviz cinsinden bir kazanç sağlanmamış olmasa bile TL cinsinden gelir elde edilmesi, dolayısıyla beyana tabi bu kazancın beyan edilmesi ve gelir vergisi ödenmesi söz konusu olabilecektir.

Ancak öte yandan, geride bıraktığımız dönemde Türkiye’de enflasyonun etkili olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, çoğu işlemde TL cinsinden belirlenen alış fiyatının, satış tarihindeki değerini bulmak, yani aslında enflasyondan arındırılmış gerçek kazancı tespit edebilmek endeksleme yapılmasının da mümkün olabileceğini söyleyebiliriz. Endeksleme işleminin yapılabilmesi için Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksinde (Yİ – ÜFE) yüzde 10’un üzerinde bir artış olması gerekecektir. Hisse senetlerinin alış ve satış tarihlerinden önceki ayların Yİ – ÜFE değerleri dikkate alınarak, endeksteki artış oranının yüzde 10’u aşıp aşmadığı kontrol edilebilir.

4. Temettü gelirlerinin vergilendirilmesi

Şirketler tarafından dağıtılan kâr paylarının, yani temettülerin menkul sermaye iradı olarak vergilendirildiğini yukarıda belirtmiştik. Değer artış kazancı yönünden değerlendirme yaparken, bu değerlendirmeyi “BİST’te işlem gören hisselerden elde edilenler” ve “Yurt dışı borsalarda işlem gören hisselerden elde edilenler” şeklinde iki kategoriye ayırarak yapmıştık. Bunun nedeni özel bir stopaj uygulaması içeren geçici 67. maddenin uygulamayı bu şekilde düzenlemesi, işlemlerin yapıldığı banka ve aracı kurumlara stopaj ödevi yüklemesidir. Öte yandan, temettü konusu ise geçici 67. maddenin kapsamı dışında kalmaktadır, dolayısıyla buradaki stopaj uygulaması Kanun’un asli stopaj uygulamasını düzenleyen 94. maddesi kapsamındadır. Bu nedenle hem stopaj bir ön vergi niteliği taşır, her durumda nihai değildir; hem de yurt dışında yerleşik (Kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunan) şirketlerin Türk vergi idaresine karşı bir stopaj yapma yükümlülüğü mevcut değildir. Dolayısıyla, bu noktada kategorileri “Türkiye’de yerleşik (Kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan) şirketlerin dağıttığı temettülerin vergilendirilmesi” ve “Yurt dışında yerleşik şirketlerin dağıttığı temettülerin vergilendirilmesi” şeklinde ele almak daha uygun olacaktır. Zira yurt dışında yerleşik kurumların hisse senetlerinin de BİST’te işlem görmesi söz konusu olabilecektir.

4.1 Türkiye’de yerleşik şirketlerin dağıttığı temettüler

Yukarıda da kısaca bahsettiğimiz üzere Türkiye’de yerleşik şirketler, gerçek kişi ortaklarına dağıttıkları temettüler üzerinden stopaj yapmakla yükümlüdürler. Stopaj kural olarak, dağıtılan kâr payının tamamına uygulanıyor. Gerçek kişi ortaklara dağıtılan kâr payları (temettü) üzerinden yüzde 15 oranında stopaj yapılmakta iken, 22 Aralık 2021 tarihi itibariyle bu oran yüzde 10 olarak uygulanmaktadır.

Her ne kadar stopaj, temettü tutarının tamamı üzerinden yapılsa da Türkiye’de yerleşik şirketlerden elde edilen temettü gelirinin yarısı gelir vergisinden istisnadır. Stopajın, bu tür bir kazanç için ön vergi niteliğinde olduğunu belirtmiştik, zira vergiye tabi gelir toplamının “gelir vergisi tarifesinin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı” aşması halinde ayrıca yıllık beyanname ile beyanı gerekmektedir. “Tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutar” ifadesi tarifenin her yıl güncellenmesi nedeniyle her yıl değişen bir tutarı ifade ediyor, örneğin 2022 yılı için bu tutar 70.000 TL iken 2023 yılı için 150.000 TL olarak belirlenmiştir. Bir diğer dikkate değer ifade ise “vergiye tabi gelir toplamı” ifadesidir. Türkiye’de yerleşik bir şirketten temettü geliri elde eden gerçek kişilerin bu kazancı beyan edip etmeyeceklerine bakarken, istisna tutarı dikkate almadan bu hesabı yapmaları, ancak varsa vergiye tabi diğer kazançlarını da toplamak suretiyle hesaplamaya ilave etmeleri gerekecektir. Bu hesaplamanın basit bir hesaplama olmadığını belirtmekte fayda var, ancak etrafında pek çok tartışma olsa da gelir idaresinin bu hesaplama için belirlediği bir yön mevcut. İdare kendi anlayışına göre, bu tespit yapılırken ücret gelirlerinin bu hesabın dışında tutulacağını, ancak varsa diğer beyana tabi kazançların (veya benzer şekilde bu haddi aşması halinde beyana konu edilecek olan kazançlar; örneğin Eurobond faizleri, iş yeri kira geliri vb.) dikkate alınacağını belirtiyor. Yani beyana tabi ücret geliriniz varsa onun tutarından bağımsız olarak bu tespiti yapmak mümkünken, beyana tabi diğer gelir unsurlarının bulunduğu hallerde, söz konusu tutarların temettü kazancıyla birlikte dikkate alınması durumunda tarifenin ikinci gelir dilimindeki tutarın aşılması hali ortaya çıkıyorsa, temettü gelirinin de vergilendirilmesi gerekecektir. Örneğin, 2022 yılında brüt 100.000 TL temettü geliri olan bir kişinin, başkaca beyana tabi bir geliri bulunmaması halinde tutarın yarısının istisna olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda istisna dışında kalan 50.000 TL’nin de 2022 için beyan sınırı olan 70.000 TL’nin altında kalması nedeniyle beyanname vermesine gerek olmayacağını ve hali hazırda kendisinden yapılan 10.000 TL’lik vergi kesintisinin nihai vergi olacağını söyleyebiliriz. Ancak aynı kişinin ayrıca, beyana tabi 50.000 TL’lik mesken kira geliri olduğunu düşünürsek, iki gelirin toplamı beyan sınırının üzerine çıkacağından temettü gelirinin de beyan edilmesi gerekecek, halihazırda temettü üzerinden kâr dağıtan kurumca yapılan stopaj tutarı olan 10.000 TL’nin ise beyan işlemi sırasında hesaplanacak olan vergiden mahsup edilmesi mümkün olacaktır. Gerek gelirin beyan sınırını aşıp aşmadığına bakarken, gerekse beyan işlemine konu edilirken dikkate alınacak temettü kazancının banka hesabınıza yatan net tutar olmadığını, stopaj tutarının da bu tutarın üstüne ilave edilerek brüt kazancın bulunması gerekeceğini belirtmekte fayda olduğunu düşünüyoruz.

4.2 Yurt dışında yerleşik şirketlerin dağıttığı temettüler

Yukarıda da belirttiğimiz üzere yurt dışında yerleşik şirketlerin Türkiye’de kişiler adına stopaj yapması, Türk vergi idaresine bunları ödemesi mümkün değildir. Dolayısıyla, bu tür kazançların kişilerce vergi dairesine beyan edilmesi gerekecektir. Ancak, stopaja ve istisna uygulamasına tabi olmayan menkul sermaye iratlarında bir beyan sınırı mevcuttur, bu sınır 2022 yılında 3.800 TL olarak uygulanmakta iken 2023 için 8.400 TL olarak belirlenmiştir. “Stopaja ve istisna uygulamasına tabi olmayan” menkul sermaye iratlarının hepsinin bir arada değerlendirilerek bu sınırın aşılıp aşılmadığının kontrol edilmesi gerekecektir. Bu gelirlere; alacak faizleri, yurt dışındaki bankalardan elde edilen mevduat faizleri, yurt dışı tahvil / bonoların kupon ödemeleri, yurt dışında yerleşik şirketlerin dağıttığı temettüler gibi çeşitli örnekler verilebilir (geçici 67. kapsamında stopaja tabi tutulan tutarlar burada dikkate alınmaz. Örneğin; Türkiye’de yerleşik bankalardan elde edilen mevduat faizleri). Bu tür kazançların döviz cinsinden elde edilmiş olması durumunda, elde edildikleri tarih için geçerli olan T.C. Merkez Bankası döviz alış kurunun kullanılması suretiyle Türk lirası değerlerinin bulunması gerekecektir. Toplam stopaja ve istisnaya tabi olmayan menkul sermaye iradı tutarının beyan sınırını aşması halinde, yurt dışında yerleşik şirketlerden elde edilen temettü gelirlerinin beyan edilmesi ve hesaplanan verginin ödenmesi gerekecektir. Üstelik Türkiye’deki şirketlerden elde edilen temettü kazançlarında uygulanan istisnanın yurt dışındaki şirketlerin dağıttığı kar paylarına uygulanmayacağını da hatırlatalım.

Öte yandan, yurt dışında yerleşik kurumların dağıttıkları temettüler üzerinden kendi ülkelerinde, kendi ülke mevzuatına göre stopaj yapmalarının söz konusu olabileceğini belirtelim. Yapılan bu stopajın, şirketlerin kendi ülke vergi idarelerine ödenmek üzere yapıldığını ve Türkiye’deki beyan yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağını da ilave edelim. Dolayısıyla, çalışmamızın 3.2. bölümünde ifade ettiğimiz gibi işlem yapmadan önce varsa ilgili ülke ile Türkiye arasındaki çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının incelenmesi, lokal vergi uygulamalarının iyi anlaşılması burada da önem arz edecektir.

5. Dar mükellef gerçek kişilerin durumu

Çalışmanın buraya kadar olan kısımdaki yorumlarımız aslında Türkiye’de tam mükellef (Türkiye’de yerleşik) olarak değerlendirilen kişileri kavramaktadır. Bahsi geçen bütün ödevler tam mükellef kişilerin bu tür kazançları için nasıl bir vergilemeye konu olacaklarına ilişkindir.

Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişiler Gelir Vergisi Kanunu açısından “dar mükellef” olarak kabul edilmektedir. Yurt dışında çalışma ve oturma izni alarak yurt dışında ikamet etmekte olan Türk vatandaşları da vergi uygulamaları bakımından “dar mükellef” olarak kabul edilebilmektedirler. Ancak mukimliğe ilişkin tespitlerin yapılabilmesi için bazı durumlarda hem lokal mevzuatların dikkatle incelenmesi hem de çifte mukimlik durumunda kişilerin hangi ülkede mukim sayılacağını (tam mükellef), hangi ülkede mukim sayılmayacağına (dar mükellef) ilişkin değerlendirmenin yapılabilmesi için çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının da göz önünde bulundurulması gerekebiliyor. Vergi dairesinin kendince yaptığı bir ön tespit bulunmadığından kişilerin kendi mukimlik durumlarını gözden geçirmeleri ve buna göre vergisel ödevlerinin tespit edilmesi gerekecektir.

Dar mükellefler Türkiye’de, sadece Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratlar üzerinden vergilendirilirler. Dolayısıyla, çalışmanın 3.2. bölümünde incelediğimiz, yurt dışı borsalarda işlem gören hisse senetlerinin alış – satışından elde edilen kazançlar ile 4.2. bölümünde ele aldığımız yurt dışında yerleşik şirketlerin dağıttığı temettüler açısından Türkiye’de elde edilen bir kazançtan bahsetmek mümkün olmayacağından Türkiye’de ödenecek bir vergiden de bahsedemeyiz.

Öte yandan, çalışmanın 3.1. bölümünde değerlendirdiğimiz BİST’te işlem gören hisse senetlerinin alış – satışından elde edilen kazançların geçici 67. madde kapsamında stopaja tabi olduğunu, ayrıca 4.1. bölümünde üzerinde durduğumuz Türkiye’de yerleşik şirketlerin dağıttığı temettülerin de 94. madde kapsamında stopaja konu edildiğini; dar mükellef gerçek kişilerin Türk gelir vergisi uygulamasında stopajla ödedikleri verginin nihai vergi niteliği taşıdığını göz önünde bulundurduğumuzda dar mükelleflerin bu tür gelirleri için bir beyan yükümlülüğü bulunmadığını söyleyebiliriz.

6. Sonuç

Çalışmamıza, 2. bölümde sorduğumuz, vergi uygulamaları açısından “Temettü hisse senedi mi, büyüme hisse senedi mi?” sorusuyla başlamıştık. Bu sorunun cevabını ararken, Türk vergi sisteminde borsada işlem gören hisse senetlerinin alış – satışından kaynaklanan kazançların ve bu hisse senetlerini elinde tutan kişilerin elde ettiği temettü gelirlerinin nasıl vergilendiğine değinmiş olduk.

Yukarıda yer verdiğimiz bilgiler ışığında, vergi sistemimizin büyüme hisse senetlerinden yana bir tavır takındığını söylemek yanlış olmayacaktır. Zira temettü gelirleri elde edenlerin günün sonunda az veya çok vergi ödedikleri bir vergi sistemimiz mevcut.

Ancak buna ek olarak vergi sistemimizin doğal bir refleksle, Türkiye’de yerleşik gerçek kişi yatırımcının BİST’te işlem gören ve Türkiye’de yerleşik şirketlerin hisse senetlerinden elde ettiği kazançlara belirli istisnalar tanıyarak düşük oranlı veya yüzde 0 oranlı vergilemeye tabi tutarken; yurt dışı borsalarda işlem gören şirket hisse senetlerinin alış – satışından kaynaklı kazançlara veya yurt dışında yerleşik şirketlerin dağıttığı kâr paylarına herhangi bir istisna uygulamadan olağan gelir vergisi tarifesi uyarınca vergilediğini vurgulamakta da fayda olacağını düşünüyoruz.

Kaynaklar:

- Anadolu Ajansı - Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) Genel Müdürü Dr. Ekrem Arıkan söyleşisi: 

- Vergigündem – Menkul Kıymet Gelirlerinin Vergilendirilmesi 2022 Rehberi: 

- Gelir Vergisi Kanunu

- 311 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği

- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması

 

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.