Skip to Content

Gümrük Kanunu’nun 242 ve 244’üncü maddelerinin yeniden düzenlenmesinde zaruret bulunmaktadır.

Av. Yakup Güneş

Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesinde 2011 yılında yapılan düzenleme ile birlikte “uzlaşma” müessesesi Türk gümrük mevzuatına girmiş olup bu tarihten sonra Gümrük İdaresince düzenlenen ek tahakkuk ve ceza kararları muhteviyatı kamu alacakları için muhatapları tarafından uzlaşma başvurusu yapılabilmektedir. Uzlaşmanın kapsamına gerek Gümrük İdaresince tespit edilen gerekse de Gümrük İdaresi tarafından tespit edilmeden önce beyan sahibi tarafından bildirilen vergi noksanlıklarına ilişkin tebliğ edilen vergi alacakları ile Gümrük İdaresi tarafından düzenlenen idari para cezaları girmektedir.

Söz konusu ek tahakkuk ve/veya ceza kararlarına karşı yükümlüsünce doğrudan idari itiraz yoluna gidilebileceği gibi, bu yollara başvurulmadan evvel Gümrük İdaresi ile uzlaşma yolu da tercih edilebilir. Uzlaşmanın sağlanamaması halinde ise kişilerin idari itiraz yoluna başvurma hakları mevcuttur. İster doğrudan itiraz yoluna gidilmiş olsun, isterse de uzlaşma ve akabinde idari itiraz yolu tercih edilmiş olsun, yükümlüsünce yapılmış olan idari itirazın açıkça veya zımnen reddedilmesi halinde idari dava yoluna başvurulması mümkündür.

Buna göre, uzlaşma müessesesi, gümrük mevzuatı kapsamında tanzim edilen ek tahakkuk ve ceza kararlarına ilişkin ihtilafların çözümünde başvurulabilecek idari itiraz ve idari yargı yollarına ilave olarak getirilen ve başvurulması ihtiyari olan bir başvuru yoludur.

“Gümrük uzlaşma uygulamasının başladığı 2011 yılı Ağustos ayından 2020 yılı Aralık ayı sonuna kadar geçen sürede toplam 46.586 uzlaşma başvurusu olmuştur. Uzlaşma müessesesi sayesinde yaklaşık 495 milyon TL’lik alacak tahsilatı yapılmıştır.”[1] 10 yıllık uygulama dikkate alındığında, yükümlüler ile Gümrük İdaresi arasında ortaya çıkabilecek ihtilafların önemli bir kısmının uzlaşma yoluyla çözüldüğü, uzlaşma müessesinin gümrük mevzuatında her geçen gün kurumsallaştığı ve bu düzenlemenin amacına ulaşıldığı söylenebilir.

Gümrük Kanunu’nun uzlaşmaya ilişkin 244’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında “… Uzlaşma talebi, henüz itiraz başvurusu yapılmamış veya itiraz edilmiş olmakla birlikte itirazı henüz sonuçlandırılmamış gümrük vergileri ve idari para cezaları için, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde yapılır. Uzlaşma talebinde bulunulması hâlinde, itiraz veya dava açma süresi durur, uzlaşmanın vaki olmaması veya temin edilememesi hâlinde süre kaldığı yerden işlemeye başlar, ancak sürenin bitimine beş günden az kalmış olması hâlinde süre beş güne tamamlanır…” hükmü yer almaktadır.

Ancak bu fıkrada geçen ve uzlaşma talebinde bulunulması hâlinde, itiraz veya dava açma süresinin duracağı yönündeki düzenleme, zaman zaman tereddütlere yol açabilecek, hatta yanlış yönlendirme nedeniyle kişilerin mağduriyetine yol açabilecek niteliktedir.

Bu çalışmada, bahse konu fıkrada geçen düzenlemenin gümrük mevzuatına uygunluğu ve olası sakıncaları örnekleriyle birlikte izah edilecek ve çözüm önerisine yer verilecektir.

1. Gümrük mevzuatından doğan ihtilaflarda dava konusu işlem itiraz üzerine tesis edilen olumsuz işlemdir.

Gümrük Kanunu’nun 242’nci maddesinde, yükümlülerin kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebilecekleri; İdareye intikal eden itirazların otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edileceği; itirazın reddi kararlarına karşı işlemin yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır.

Dolayısıyla, yükümlüler Gümrük İdarelerince kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararların hukuka uygunluğu konusunda tereddütlere sahip iseler, dava yoluna gitmeden önce ve ilgili kararın tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz etmeleri gerekir.

Yapılmış olan itirazın itiraz merciince kabul edilerek itiraz konusu idari işlemin kaldırılmasına karar verilmesi halinde, ihtilaf zaten ortadan kalkmış olacaktır. Ancak yapılmış olan itirazın kısmen veya tamamen reddedilmesi durumunda, ihtilaf halen devam edeceğinden, yükümlünün dava yoluna başvurma hakkı gündeme gelecektir.

Buna göre, kendisine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar veya idari kararların hukuka aykırı olduğunu düşünen yükümlülerin başvurması gereken ilk yol, Kanun’un 242’nci maddesinde düzenlenmiş olan idari itiraz yoludur. Ancak idari itiraz yolu tüketildikten sonra dava yoluna gidilebilir. Hatta öyle ki, dava konusu yapılacak olan işlem tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar veya idari kararlar değil, bu işlemlere karşı yapılan itirazın reddi kararlarıdır.

Örneğin, Danıştay 7’nci Dairesinin E.2016/5382, K.2020/2424 sayılı ve 13.03.2020 tarihli kararında da belirtildiği üzere, “… tahakkuk ve para cezası kararları ile idari kararlarda idari davaya konu olabilecek işlem, bu kararlar değil, bu kararlara karşı, Gümrük Kanunu'nun sözü edilen 242. maddesinde öngörülen usullere göre yapılacak itiraz üzerine, yine aynı maddede yazılı mercilerce otuz gün içerisinde cevap verilmemesi nedeniyle oluşan zımni ret işlemi veya aynı mercilerce tesis edilecek olumsuz işlemdir….”

Dolayısıyla, Gümrük Kanunu'nda öngörülen idari itiraz prosedürü tamamlanmadan idari yargı yoluna başvurulması mümkün değildir. İdari itiraz yolu tüketilmeksizin dava yoluna başvurulması ve mahkemece yapılacak ön incelemede idari merci tecavüzü bulunduğunun tespit edilmesi halinde, mahkemece merciine tevdi kararı verilerek dava dilekçesi ve eklerinin idari itiraz merciine intikal ettirilmesi ve bu dilekçenin itiraz dilekçesi olarak, dava açıldığı tarihin de itiraz başvuru tarihi olarak kabulü gerekir.

Hatta, ön inceleme aşamasında idari merci tecavüzü bulunduğu tespit edilen davanın eğer 15 günlük itiraz süresi dolduktan sonra açıldığı anlaşılır ise dosyanın itiraz merciine gönderilmesinde davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle ve usul ekonomisi ilkesi uyarınca ilk derece mahkemesince davanın incelenmeksizin reddine karar verilmesi daha uygun olacaktır. Zira, bu halde dava dilekçesi itiraz merciine intikal ettirilse dahi, itiraz merciince bu kez itirazın 15 günlük süre içerisinde yapılmadığı gerekçesiyle itirazın incelenmeksizin reddine karar verilecek ve yükümlü kanun yoluna başvurmakla hedeflediği sonucu elde edemeyecektir.

Sonuç itibariyle, Gümrük Kanunu’nun 242’nci maddesinde düzenlenmiş olan usul kuralları uyarınca, gümrük vergileri, cezalar ve gümrük mevzuatına ilişkin idari kararlara karşı idari yargı yoluna başvurulabilmesi için, öncelikle bahse konu maddede düzenlenmiş olan idari itiraz yolunun tüketilmiş olması gerek ve şarttır. Ancak idari itiraz başvurusu sonucunda yetkili idari makamca açık veya zımni bir ret kararı tesis edildikten sonra idari yargı yoluna gidilebilir.

2. Gümrük ihtilaflarında dava açma süresi olumsuz işlemin tesisi üzerine başlar.

İtirazın reddi kararlarına karşı açılacak davalarda dava açma süresi vergi mahkemelerinde görülecek olan davalarda 30 gün, Danıştay ve İdare Mahkemelerinde görülecek davalarda ise 60 gündür. Bahse konu dava açma süresinin başlangıç tarihi ise, itirazın ne şekilde reddedildiğine bağlı olarak, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda 2 farklı şekilde düzenlenmiştir.

Yükümlüsünce yapılmış olan itirazın, yetkili idari makamca açık bir karar ile reddedilmesi halinde, dava açma süresi anılan Kanun’un 7’nci maddesi uyarınca, itirazın reddine ilişkin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlar.

Yapılmış olan itirazın yetkili idari makamca zımnen reddedilmesi halinde ise, dava açma süresinin başlangıç tarihi, 2577 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesi çerçevesinde belirlenecek olan zımni ret işleminin oluşma tarihini izleyen gündür.

Bu kapsamda, gümrük mevzuatından kaynaklanan ihtilaflara ilişkin 30 veya 60 günlük dava açma süresi, itirazın reddi kararının tebliğ edildiği veya itirazın zımnen reddedildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta; haliyle, itirazın reddi kararı tebliğ edilmedikçe veya zımni ret kararı oluşmadıkça dava açma süresi başlamamaktadır.

3. Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesi kısmen kadük hükümler içermektedir.

Yukarıda da aktarıldığı üzere, Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında tebliğ edilen gümrük vergileri ile ceza kararlarına ilişkin olarak yükümlüsünce uzlaşma talebinde bulunulması hâlinde, itiraz veya dava açma süresinin duracağı; uzlaşmanın vaki olmaması veya temin edilememesi hâlinde ise sürenin kaldığı yerden işlemeye başlayacağı; ancak sürenin bitimine beş günden az kalmış olması hâlinde sürenin beş güne tamamlanacağı hüküm altına alınmıştır.

İtiraz veya dava açma süresinin, uzlaşma başvurusu üzerine durabilmesi için, bu sürelerin uzlaşma başvurusundan önce veya uzlaşmanın yapıldığı gün başlamış olması gerektiği tabiidir.

Halbuki yukarıda da aktarıldığı üzere, gümrük ihtilaflarına ilişkin dava açma süresinin başlayabilmesi için öncelikle Gümrük Kanunu’nun 242’nci maddesinde düzenlenmiş olan idari itiraz yoluna başvurulmuş olması ve bu başvuru sonucunda itirazın açık veya zımni bir ret kararıyla reddedilmiş olması gerekir. Hatta davaya konu edilecek olan idari işlem de ek tahakkuk ve ceza kararı ile idari karar değil, bu kararlara yapılmış olan itirazın reddine ilişkin idari işlemdir.

Bu halde, usulüne uygun olarak yapılmış olan bir uzlaşma başvurusundan önce, bu başvuruya konu idari işleme ilişkin dava açma süresinin başlamış olması mevcut yasal düzenlemelere göre mümkün değildir. O halde, Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesinde yer alan ve uzlaşma talebinde bulunulması hâlinde, dava açma süresinin duracağını düzenleyen norm kadük bir düzenleme olup herhangi bir hukuki hüküm ifade etmemektedir.

4. Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesi kişileri hatalı kararlar almaya sevk edebilir.

Geçersiz bir hüküm olmaktan öte, Kanunun 244’üncü maddesindeki bu düzenleme, aynı Kanunun 242’nci maddesi dikkate alınmaksızın, tek başına ele alındığında, yükümlüleri hatalı kararlar almaya sevk ederek hak kaybına yol açacak niteliktedir. Şöyle ki;

Öncelikle, uzlaşma başvurusu yapılmasının dava açma süresini durdurduğu kabul edilir ise, dava açma süresinin bu başvurudan önce veya en geç bu başvuru tarihi itibariyle başlamış olduğunun da kabulü gerekir. Bu kabul, uzlaşma yoluna başvurulsun ya da başvurulmasın, gümrük vergilerine ilişkin ek tahakkuk kararları ile ceza kararlarına karşı, itiraz yoluna gidilmeksizin doğrudan dava yoluna gidilebileceği sonucunu doğurmaktadır.

İkinci olarak, uzlaşma talebinde bulunulması hâlinde itiraz veya dava açma süresinin duracağına ilişkin düzenleme, adeta itiraz veya davanın alternatif yollar olduğu ve ihtilaf konusu kararın muhatabının tercihine göre itiraz veya dava yoluna gidilebileceği gibi bir sonuç da ortaya koymaktadır.

Halbuki, uzlaşmanın yapıldığı tarih itibariyle dava açma süresi henüz başlamadığı gibi, idari itiraz yolu tüketilmeden dava yoluna başvurulması da hukuken mümkün değildir.

Bu durumda, uzlaşma yoluna gidilmiş olsun veya olmasın, idari itiraz yoluna başvurmadan dava yoluna başvurulması halinde, eğer bu dava 15 günlük idari itiraz süresi içerisinde açılmamış ise, davanın incelenmeksizin reddedilmesi ve bu meyanda kişilerin bu davadan bekledikleri sonucu elde edememesi söz konusu olacaktır.

5. Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesindeki düzenleme yerleşik Danıştay kararlarıyla bağdaşmayan yargı kararına neden olmuştur.

Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesinde yer alan ve uzlaşma başvurusunda bulunulması hâlinde itiraz veya dava açma süresinin duracağı yönündeki düzenlemenin bir diğer menfi sonucu da yerleşik yargı kararları ile bağdaşmayan mahkeme kararlarına gerekçe teşkil etmiş olmasıdır. Şöyle ki;

Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesi’nin E. 2019/1270 K. 2020/157 sayılı ve 12.02.2020 tarihli kararına konu ihtilafta[2], davacı şirkete 27.08.2018 tarihinde tebliğ edilen bir ceza kararına karşı muhatabınca 13.09.2018 tarihinde dava açılmış; davanın incelemesini gerçekleştiren ilk derece mahkemesince davanın Gümrük Kanunu’nun 242’nci maddesinde düzenlenen idari itiraz yolu tüketilmediği ve davanın 15 günlük idari itiraz süresi geçtikten sonra açıldığı göz önünde bulundurularak merciine tevdiinde hukuki yarar bulunmayacağından, anılan kararın iptali isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmiş; davacı şirketin istinaf yoluna başvurması üzerine istinaf incelemesini gerçekleştiren Vergi Dava Dairesince kişilerin iddia ve savunmalarını bir yargı mercii önünde ileri sürebilmelerine imkân sağlayan ve adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak kabul edilen "mahkemeye erişim hakkı"na ilişkin düzenlemeler aktarıldıktan sonra işbu çalışma açısından önem arz eden aşağıdaki hukuki değerlendirmelere yer verilmiştir:

“Her ne kadar; mahkemece, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 242. maddesinde düzenlenen ‘idari itiraz’ yolu tüketilmesi zorunlu bir yol olarak kabul edilmişse de, Kanun’un 6111 sayılı Kanun’un 137. maddesi ile yeniden düzenlenen 244. maddesi ile gümrük uyuşmazlıkları bakımından da ‘uzlaşma’ kurumu kabul edilmiş olup, maddedeki; ‘uzlaşma talebinin, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde, henüz itiraz başvurusu yapılmamış veya itiraz edilmiş olmakla birlikte itirazı henüz sonuçlandırılmamış gümrük vergileri ve cezalar için yapılacağı; uzlaşma talebinde bulunulması halinde, itiraz veya dava açma süresinin duracağı, uzlaşmanın vaki olmaması veya temin edilememesi halinde sürenin kaldığı yerden işlemeye başlayacağı’ yolundaki düzenleme; gümrük vergilerinin tebliği üzerine hem idari itiraz süresinin, hem de dava açma süresinin başladığının Kanun koyucu tarafından kabul edildiğini gösterdiği gibi, 242. maddede de, bu yolun tüketilmesinin dava koşulu olduğunu gösterir, tartışmaya ve yoruma yer vermeyecek açıklıkta bir düzenlemeye yer verilmemiş olması karşısında, ‘idari itiraz’ yolunun, bir dava koşulu olarak tüketilmesi zorunlu bir yol olarak kabul edilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal edeceği sonucuna varılmakla, aksi yoldaki mahkeme kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.”

Ardından, istinaf mahkemesi ihtilafın esasına girerek uyuşmazlığı esastan incelemiş ve bu inceleme sonucunda dava konusu ceza kararına ilişkin hüküm fıkrasının kaldırılmasına ve esastan incelenen davada, dava konusu para cezası kararının iptaline hükmedilmiştir. Bahse konu istinaf kararına karşı temyiz yolu kapalı olduğundan, karar kesinleşmiştir.

Bu kararın incelenmesinde; Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesinde yer alan ve bu çalışmanın konusunu teşkil eden düzenleme gerekçe gösterilerek, Gümrük İdaresince tesis edilen ceza kararının iptali talebiyle doğrudan dava açılabileceğinin istinaf merciince kabul edildiği ve bu kabul doğrultusunda ilk derece mahkemesince verilmiş olan “incelenmeksizin ret” kararının kaldırılarak ihtilafın esasının incelendiği görülmektedir.

Oysa bu istinaf kararının Gümrük Kanunu’nun “yükümlülerin kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara itiraz edebilecekleri; itirazın reddi kararlarına karşı idari yargı mercilerine başvurulabileceği” yönündeki 242’nci maddesine ve “ceza kararlarının değil, ancak bu kararlara vaki itirazın reddine ilişkin idari işlemin (olumsuz işlemin) dava konusu yapılabileceği” yönündeki yerleşik Danıştay kararlarına aykırı olduğu kanaatindeyiz.

Örneğin, Danıştay 7’nci Dairesi’nin pek çok kararı arasında örnek mahiyetinde seçilen E. 2016/73, K. 2020/3629 sayılı ve 06.10.2020 tarihli kararının incelenmesinde; 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 241’inci maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca kesilen ve 13.02.2015 tarihinde tebliğ edilen para cezasının iptali istemiyle davacı tarafından 13.03.2015 tarihinde İdare Mahkemesinde dava açıldığı; İdare mahkemesince verilen görevsizlik kararı üzerine, dosyanın görevli vergi mahkemesine gönderildiği; vergi mahkemesince tesis edilen kararla, “13/02/2015 tarihinde tebliğ edilen para cezası kararına karşı 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 242. maddesinde öngörülen onbeş günlük itiraz süresi geçirildikten sonra 13/03/2015 tarihinde ... İdare Mahkemesinde açılan davanın görev yönünden reddi üzerine dosyanın Mahkemeleri kayıtlarına intikal ettiği, bu aşamada kanuni itiraz süresi geçirildikten sonra açılan davada, merciine tevdi kararı verilmesinin hukuki yarar sağlamayacağı gerekçesiyle esasının incelenme imkânı bulunmayan davanın incelenmeksizin reddine” karar verildiği; davacı Firma tarafından “2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu'nun 11 ve 12. maddeleri uyarınca üst makama başvurunun zorunlu olmadığı, 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 242. maddesi lafzında bir üst makama itiraz edilebileceğinin hükme bağlandığı, zorunlu başvuru yolu öngörülmediği, aksine bir yorumun Anayasa'da düzenlenen hak arama özgürlüğüne aykırılık teşkil edeceği” ileri sürülerek temyiz yoluna gidildiği; Danıştay Dairesince temyizen incelenen kararın usul ve hukuka uygun bulunarak temyiz isteminin reddine karar verildiği görülmektedir.

Oysa, Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin yukarıda aktarılmış olan yaklaşımı bu ihtilafı inceleyen ilk derece mahkemesince benimsenmiş olsa idi, idari itiraz yoluna başvurulmasının ihtiyari olduğu kabul edilerek ihtilafın esasına girilerek dava incelenecek; ilk derece mahkemesince incelenmeksizin ret kararı verilmesi halinde ise bu kararı temyizen inceleyen Danıştay Dairesi’nce karar hukuka aykırı bulunarak bozulacak idi.

Dolayısıyla, Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nce tesis edilen mezkûr kararın, Gümrük Kanunu’nun 242’nci maddesinin yanı sıra yerleşik Danıştay kararlarıyla bağdaşmadığını söylemek mümkündür.[3]

6. Sonuç:

Gümrük mevzuatından doğan ihtilafların çözümünde takip edilmesi gereken ve Gümrük Kanunu’nun 242 ve 244’üncü maddeleri çerçevesinde düzenlenmiş olan nev’i şahsına münhasır bir usul bulunmaktadır. Bu usule riayet edilmemesi, Gümrük İdaresiyle ihtilafa düşen kişileri hukuka aykırılık iddialarını etkili bir şekilde yargı denetimine tabi tutma imkanından mahrum bırakmaktadır. Nitekim, gümrük mevzuatına ilişkin yargı kararlarının incelenmesinde, bu kararların kayda değer bir bölümünün Gümrük Kanunu’nun 242’nci maddesindeki idari itiraz yolunun usulüne uygun tüketilmediği gerekçesiyle davacıların aleyhine sonuçlandığı görülmektedir. Bu nedenle gümrük mevzuatının uygulanmasından kaynaklanan ihtilafların çözümünde takip edilmesi gereken idari usulün mümkün olduğunca sade, anlaşılır ve tereddüde mahal vermeyecek kesinlikte olması, İdarenin etkili bir yargı denetimine tabi tutulabilmesi açısından önem arz etmektedir.

Bu çalışmamızda ele alınan ve Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesinde yer alan “uzlaşma başvurusunda bulunulması halinde dava açma süresinin duracağı; uzlaşmanın sağlanamaması halinde kaldığı yerden işlemeye başlayacağı” şeklindeki düzenlemenin, gerek uygulayıcılar ve iş sahiplerinde, gerekse de gümrük mevzuatından kaynaklanan ihtilafları çözmekle yetkili olan yargı mercilerinde tereddütlere yol açabilecek, dahası hak kayıplarına varan ölçüde hatalı kararlar alınmasına neden olabilecek nitelikte olduğu değerlendirilmektedir.

Olası tereddüt ve hak kayıplarının önüne geçilmesi adına, Gümrük Kanunu’nun 242 ve 244’üncü maddelerinin birbiriyle uyumlu hale getirilmesinde zaruret bulunduğu kanaatindeyiz. Bahse konu maddelerin birbiriyle uyumlu hale getirilmesi 2 şekilde mümkün olabilir.

İlk olarak Kanun koyucunun iradesi, yerleşik anlayışa paralel olarak, Gümrük İdarelerince tesis edilen ek vergi tahakkukları ile ceza kararlarına karşı idari yargı yoluna gidilebilmesi için öncelikle idari itiraz yolunun tüketilmesi gerektiği yönünde ise, Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında yer alan ve “Uzlaşma talebinde bulunulması hâlinde, itiraz veya dava açma süresi durur…” ile başlayan cümledeki “veya dava açma” ibaresinin anılan madde metninden çıkartılması gerekmektedir. Bu yöndeki bir değişiklik, halihazırda uygulanmakta olan ve uzlaşmanın ihtiyari olduğu, ancak dava yoluna gidilebilmesi için öncelikle idari itiraz yolunun tüketilmesi gerektiği şeklindeki anlayışı teyit edeceği gibi bu anlayışa ilişkin olası tereddütlerin de önüne geçecektir.

Eğer Kanun koyucunun iradesi, yerleşik anlayışın aksine, söz konusu ihtilafların çözümünde, uzlaşmada olduğu gibi, idari itiraz yoluna gidilmesinin de ihtiyari olduğu, kişilerin dilerse idari itiraz yoluna başvurmak yerine doğrudan dava yoluna başvurabilecekleri yönünde ise, Gümrük Kanunu’nun 242’nci maddesinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, Gümrük Kanunu’nun 242’nci maddesinin 1’inci fıkrasında yer alan “Yükümlüler kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebilir.” şeklindeki düzenlemenin sonuna “veya bu vergi, ceza ve kararların iptali talebiyle idari yargıya başvurabilirler” ibaresinin eklenmesi uygun olacaktır. Hatta, bu iradeye sahip olan Kanun koyucu’nun Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesinde de gerekli değişiklikler yapılması kaydıyla, anılan Kanun’un 242’nci maddesini tamamen yürürlükten kaldırması da mümkündür. Zira, ihtiyari bir idari itiraz usulüne Gümrük Kanunu’nda yer verilmese dahi, genel kanun niteliğindeki İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11’inci maddesinde mevcut olan düzenleme kapsamında, Gümrük İdarelerince tebliğ edilen gümrük vergileri, para cezaları ve idari kararlara karşı, idari yargı yoluna başvurmadan evvel idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir; bu talebin açık veya zımni reddi halinde de dava yoluna başvurulabilir.

Sonuç itibariyle, Kanun koyucunun iradesi ister yerleşik anlayışa paralel olarak Gümrük Kanunu’nun 242’nci maddesinde düzenlenmiş olan idari itirazın zorunlu olduğu yönünde olsun, ister bu yola başvurulmasının ihtiyari olduğu yönünde olsun, Gümrük Kanunu’nun 242 ve 244’üncü maddelerinde yeni bir düzenleme yapılması gerekliliği elzemdir. Aksi takdirde, kişilerin hak arama yolları konusunda yaşayabilecekleri tereddütler, bu hakların etkin bir şekilde kullanılamaması ve mağduriyetlere neden olması kaçınılmaz görünmektedir. 


[1] Ticaret Bakanlığı, 2020 Yılı Faaliyet Raporu, s. 110

[2] Karara konu ihtilafın davalı İdarece tesis edilen ek vergi tahakkukundan kaynaklanan bir boyutu da mevcut olup ihtilafın çalışmamız ile ilgisi bulunmayan bu yönü aktarılmamıştır.

[3] Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesi’nce tesis edilen ve temyiz yolu kapalı olduğu için temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan E. 2019/1270 K. 2020/157 sayılı ve 12.02.2020 tarihli kararının Ticaret Bakanlığı’nın göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Danıştay Başsavcısı tarafından kanun ya­rarına temyiz olunmasında yarar bulunduğu kanaatindeyiz.

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.