Yatırım indirimi stopajının niteliği ve uygulanması gereken vergi oranı, uzun yıllardır ihtilaflı bir konudur. İdare’nin görüşü, yatırım indirimi stopajının niteliğinin bir tür kurum kazancı vergilendirilmesi olduğu ve dolayısıyla 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun Geçici 61. maddesi uyarınca uygulanması gereken vergi oranının %19,8 olduğu yönündedir. İşbu bireysel başvuru kararına konu davada ileri sürdüğümüz ve bir kısım mükellef tarafından benimsenen görüş ise yatırım indirimi stopajının “temettü vergilendirmesi” niteliğinde olduğu ve yatırım indirimine tabi kazancın yurtdışında mukim ortağa dağıtılması halinde, Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmalarında öngörülen indirimli oranın uygulanması gerektiğidir. Yatırım indirimi stopajının temettü vergilemesi niteliğinde olduğu düşüncesiyle, yatırım indirimine tabi kazançlar üzerinden %19,8 oranında tevkifat yapılmak suretiyle fazladan ödenmek durumunda kalınan tutarların iadesi için müvekkil Firma adına dava yoluna başvurulmuştur. Danıştay 3. ve 4. Dairesi’nin 2013 yılına değin konuya ilişkin görüşü, yatırım indirimi stopajının bir temettü vergilendirmesi olduğu yönünde iken, Danıştay 4. Dairesi 2013 yılından sonra görüş değiştirmiştir. Daireler arasındaki içtihat farklılığını ortadan kaldırmak için içtihadı birleştirme talebinde bulunulmuşsa da, bu talebimiz ile ilgili herhangi bir karar tesis edilmeden davalar müvekkil Firma aleyhine kesinleşmiştir. Bireysel başvuruya konu edilen davamız da bu şekilde 2014 yılında kesinleşmiş ve müvekkil Firma’nın mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri sürülerek Anayasa Mahkemesi nezdinde bireysel başvuruda bulunulmuştur. Başvurumuza ilişkin incelemeyi gerçekleştiren Anayasa Mahkemesi, 26.10.2017 tarih ve 2014/13518 sayılı bireysel başvuru kararında; - Danıştay’ın iki dairesi arasında yatırım indirimi istisnası kazancı üzerinden yapılan vergilendirmenin mahiyetine ilişkin olarak ortaya çıkan görüş ayrılığının, ülke içinde iki farklı stopaj oranının uygulanması sonucunu doğurduğu,
- İlgili madde hükmünün yeni uygulanmaya başlanan bir kanun hükmü olmadığı; aksine Danıştay 4. Dairesi’nin karar tarihi itibariyle yaklaşık on yıllık bir uygulamasının olduğu,
- On yıllık sürenin, söz konusu düzenlemenin yorumuna ilişkin içtihadın yerleşmesi ve yeknesaklık kazanması bakımından yeterli uzunlukta olduğu,
- Aynı kanun hükmüne ilişkin iki farklı yorumun yürürlükte bulunmasının ve bu yorumlardan birine geçerlilik sağlayacak şekilde içtihadın birleştirilmemesinin hukuk kurallarının muhataplarının davranışlarına yön verme kapasitesini ve dolayısıyla öngörülebilirliğini zayıflattığı,
- Bu durumun hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceği,
- Bu kapsamda, yatırım indirimi istisnasından yararlanan kazançlar üzerinden uygulanan stopajın mahiyetine ilişkin farklı içtihatların bulunması ve Kanun’un yürürlüğe girmesinin üzerinden uzun süre geçmesine rağmen ilgili hükmün yorumunda yeksenaklığın sağlanamaması nedeniyle hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerinin zedelendiği ve
- Bu nedenle, vergilendirme suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin belirlilik ve öngörülebilirlik kriterlerini taşıyan bir kanuna dayanmadığı
belirtilmek suretiyle, mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ve mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiştir. Bireysel başvuru sonucunda edindiğimiz bu karar, yatırım indirimi stopajının niteliği davaları ile ilgili olarak tesis edilen ilk bireysel başvuru kararı olması ve dolayısıyla aynı konuya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi nezdinde bekleyen bireysel başvuru talepleri için emsal oluşturması; kararın gerekçesinin salt bu dava için değil ve fakat vergi yargılamasında karşılaşılan çelişik içtihatlar açısından pilot karar niteliğinde olması dolayısıyla oldukça önem arz etmektedir. İlaveten, yeniden yargılama sonucunda Danıştay 4. Dairesi tarafından tesis edilecek kararın, aynı konuya ilişkin yargılaması devam etmekte olan davalarda da doğrudan etkili olabileceği hususu, bundan sonraki sürecin takibini de önemli kılmaktadır. Genel olarak vergi uyuşmazlıkları açısından değerlendirildiğinde ise karar, “bireysel başvuru” nun vergi ihtilaflarında da etkili bir hukuk yolu olarak kullanılabildiğine işaret etmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından bu şekilde içtihat oluşturulması, vergi hukuku uygulamasına yön veren en önemli yardımcı kaynak olan yargısal yorumun güçlenmesini sağlayacaktır. Saygılarımızla, KS Avukatlık Ortaklığı Av. Mehmet Küçükkaya Yukarıda yer verilen açıklamalarımız, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. |