Skip to Content

Sermaye piyasası araçlarında kaydileştirme ve mülkiyet sorunu

Av. Öykü Öcal

6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda (“6362 sayılı SPKn”), sermaye piyasası araçları; menkul kıymetler ve türev araçlar ile yatırım sözleşmeleri de dâhil olmak üzere Sermaye Piyasası Kurulu (“Kurul”) tarafından bu kapsamda olduğu belirlenen diğer sermaye piyasası araçları olarak tanımlanmıştır.


Kaydileştirme ise sermaye piyasası araçlarının, fiziki olarak kâğıt üzerine basılmasından vazgeçilmesi ve bu araçlara karşılık gelmek üzere elektronik ortamda kayıtlar oluşturulmasıdır.[1]

 

Bu makalenin konusunu sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesine ilişkin düzenlemeler ve mülkiyet sorunu oluşturmaktadır. Bu nedenle, kaydileştirmenin türleri ile kavramın kullanım alanlarına ilişkin detaylara yer verilmemiş, konunun hukukumuzdaki yerine ilişkin genel açıklamalar ile yetinilmiştir.

I.Kaydileştirmenin hukukumuzdaki yeri

 

Ülkemizde, menkul kıymetlerin saklanması hizmeti, 1995 yılına kadar aracı kuruluşlar tarafından verilmiştir.[2] Kurul tarafından yayımlanan Aracılık Faaliyetleri ve Aracı Kuruluşlara İlişkin Esaslar Tebliğ (Seri:V, No:19) ile de aracı kurumlara; gerek kendisine gerekse de müşterilerine ait menkul kıymetleri, yetkili Takas ve Saklama Kuruluşu’nda saklama yükümlülüğü getirilmiştir.

 

Söz konusu Tebliğ kapsamında getirilen düzenleme ile menkul kıymetlerin saklanmasına ve izlenmesine ilişkin süreç başlamıştır.

 

27.06.1995 tarihinde yayımlanan 558 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (“558 sayılı KHK”) kapsamında mülga 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na eklenen hüküm ile sermaye piyasası araçlarının kaydi değer haline getirilmesini düzenleme ve denetleme görevi Kurul’a verilmiş; Kurul bu yetkiye dayanarak Sermaye Piyasası Araçlarının Kaydi Değer Haline Getirilmesine İlişkin Esaslar Tebliği’ni (Seri:IV, No:22) yayımlamıştır.

 

558 sayılı KHK’nin iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuş; Anayasa Mahkemesi tarafından tesis edilen iptal kararı akabinde de söz konusu iptal kararı dayanak alınmak suretiyle Sermaye Piyasası Araçlarının Kaydi Değer Haline Getirilmesine İlişkin Esaslar Tebliği Danıştay tarafından iptal edilmiştir.

 

558 sayılı KHK’nın Anayasa Mahkemesi ve kaydi sistemi düzenleyen Tebliğ’in de Danıştay kararıyla iptalinden sonra sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesinin kanun ile düzenlenmesi yönünde çalışmalar devam etmiş[3] ve 1999 yılında 4487 sayılı Kanun ile mülga 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na kaydi sistemin çerçevesini belirleyici hüküm eklenmiştir. Söz konusu madde ile aynı zamanda, sermaye piyasası araçlarının ve bunlara ilişkin hakların, özel hukuk tüzel kişiliğini haiz bir Merkezi Kayıt Kuruluşu (“MKK”) tarafından kayden izleneceği düzenleme altına alınmıştır.

 

Kurul’un 28.10.2005 tarih ve 43/1318 sayılı kararı ile Borsa’da işlem gören hisse senetleri, 28.11.2005 tarihinden itibaren MKK nezdinde kayden izlenmeye başlamıştır. Dolayısıyla pay senetleri için 28.11.2005 tarihine kadar geleneksel kıymetli evrak hukuku ve fiziki sistem hukuken varlığını devam ettirmiş, Takasbank saklama görevini bu tarihe kadar sürdürmüştür. Bu tarihten sonra ise hisse senetlerinin kayden izlenmesi görevi MKK tarafından yerine getirilmiştir.

 

Bu bağlamda, sermaye piyasalarının kaydileştirilmesi sürecinin ilk adımının 1999 yılında 4487 sayılı Kanun ile mülga 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na eklenen 10/A maddesi ile[4] atıldığı söylenebilecektir.

 

2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu hâlihazırda yürürlükte bulunan 6362 sayılı SPKn ile yürürlükten kaldırılmış olup 6362 sayılı SPKn’nun 13. maddesinde sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Söz konusu maddenin 4. fıkrasında; 

 

  • Kaydileştirilmesine karar verilen sermaye piyasası araçlarının Kurul tarafından belirlenen esaslar çerçevesinde tesliminin zorunlu olduğu,
  • Teslim edilen sermaye piyasası araçlarının kendiliğinden hükümsüz hâle geleceği,
  • Teslim edilmeyen sermaye piyasası araçlarının ise kaydileştirilme kararından sonra borsada işlem göremeyeceği ve aracı kurumlarca bu sermaye piyasası araçlarının alım satımına aracılık edilemeyeceği,

 

düzenleme altına alınmıştır.

 

Bununla birlikte, anılan Kanun maddesinin devamında yer alan; “...ve katılma belgelerinin geri alımı yapılamaz. Kayden izlenmeye başladığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen sermaye piyasası araçları YTM[5]'ye intikal eder. Bunların üzerindeki sınırlı ayni haklar kendiliğinden sona ermiş sayılır. Bunlar YTM'nin hesabına geçmesinden itibaren üç ay içinde satılır.” hükmü Anayasa Mahkemesi’nin 12.11.2015 tarih ve 29530 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 22.10.2015 tarih ve E.2015/29, K.2015/95 sayılı kararıyla Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle iptal edilmiştir.

 

Söz konusu iptal kararı ile sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesi sürecinde ortaya çıkan mülkiyet sorunu gündeme gelmiştir.

 

Bu makale kapsamında, Anayasa Mahkemesi’nin bahsi geçen kararı esas alınmak suretiyle, sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesi sürecinde ortaya çıkan mülkiyet sorunu irdelenecek, Anayasa Mahkemesi kararı akabinde tesis edilen işlemler ve sonuçları değerlendirilecektir.

 

  1. Anayasa Mahkemesi kararının İncelenmesi

Anayasa Mahkemesi kararına konu olayda, Kurul tarafından kaydileştirilen ancak 31.12.2012 tarihine kadar teslim edilmeyen hamiline yazılı yatırım fonu katılım payları üzerindeki hakları kendiliğinden sona eren davacı tarafından söz konusu işleme karşı dava açılmış ve Ankara 7. İdare Mahkemesi tarafından 6362 sayılı SPKn’nun 13. maddesinin 4. fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varıldığından iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuştur. Başvuru kararında özetle;

 

  • Hukuk devletinde eylem ve işlemlerin hukuka uygun ve insan haklarına saygılı olması gerektiği,
  • Hukuk güvenliği ilkesinin yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde açık, anlaşılır, uygulanabilir ve net olmasını gerektirdiği,
  • Anayasa’nın 35. maddesinde öngörülen mülkiyet hakkının sadece taşınır ve taşınmaz malları değil alacak haklarını da kapsadığı,
  • Mülkiyet hakkının devletin müdahale etmemesi gereken negatif statü haklarından olduğu,
  • Mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin hakkın özüne dokunmaması gerektiği,
  • İtiraza konu kural ile pay senetlerini belli bir bedel ödeyerek satın alan kişilerin mülkiyet haklarının öngörülen süre sonunda süresiz olarak ellerinden alındığı ve
  • Mülkiyet haklarının sona erdirildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 35. maddelerine aykırı olduğu

 

ileri sürülmüştür.

 

Söz konusu başvuru akabinde, Anayasa Mahkemesi’nin 12.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 22.10.2015 tarih ve E.2015/29, K.2015/95 sayılı kararıyla 6362 sayılı SPKn’nun 13. maddesinin 4. fıkrasında yer verilen aşağıdaki hükmü iptal edilmiştir.

 

“... ve katılma belgelerinin geri alımı yapılamaz. Kayden izlenmeye başladığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen sermaye piyasası araçları YTM’ye intikal eder. Bunların üzerindeki sınırlı ayni haklar kendiliğinden sona ermiş sayılır. Bunlar YTM’nin hesabına geçmesinden itibaren üç ay içinde satılır.

 

Anayasa Mahkemesi iptal kararının gerekçesini Anayasa’da düzenleme ve koruma altına alınan mülkiyet hakkı üzerine kurmuş ve bu kapsamda kararda;

 

  • Anayasa’nın 35. maddesi ile Devlete, bireylerin mülkiyet hakkına saygı gösterme ve haksız müdahalede bulunmama biçimindeki negatif yükümlülüğün yanında, üçüncü kişilerden gelebilecek müdahaleleri önleme şeklinde pozitif bir yükümlülük de yüklendiği,
  • Mülkiyet hakkının, genel olarak, bir kimsenin başkasına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla bir şey üzerinde dilediği biçimde yararlanma, tasarruf etme, başkasına devretme, kullanım biçimini değiştirme, harcama ve tüketme, hatta yok etme yetkilerini kapsadığı,
  • Sahip olunan sermaye piyasası araçları olarak menkul kıymetlerin, alacak hakkı niteliğini haiz olduğu ve mülkiyet hakkı kapsamında yer aldığı,
  • Menkul kıymetler olarak sermaye piyasası araçlarının kaydileştirme yoluyla elektronik ortamda kaydının tutulmasının ve kişilerin ellerinde bulunan sermaye piyasası araçlarının teslimini öngören düzenlemelerin; sahtecilik, kayıp ve çalınma risklerinden korunma, tasarruf etme amacıyla getirildiği,
  • Bu bağlamda, sermaye piyasası araçlarının teslimini öngören düzenlemeler ile bazı sınırlamalar getirilmesinin meşru temellere dayandığı,
  • Söz konusu meşru temellere rağmen, bireylerin mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin güdülen meşru amaç ile orantılı olması gerektiği,
  • Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmasının demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmayacağı ve ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil edeceği,

 

açıklamalarına yer vermiştir.

 

Bu kapsamda, itiraz konusu kuralın; kişilerin maliki oldukları menkul kıymetler üzerindeki mülkiyet hakkını sınırsız ve süresiz olarak ortadan kaldırması, sermaye piyasalarında alım satım yapacak kişilerin tam bir güvenceye sahip olarak yatırım yapabilmesine olanak tanınması, kişilerin sahibi oldukları menkul değerler üzerinde rahat, kolay ve güvenli bir şekilde tasarrufta bulunmalarına imkan vermemesi ve aracı kuruluşların iş ve işlemlerinden doğacak zararları tazmine yönelik bir mekanizma öngörmüş olmasına rağmen, sermaye piyasalarında işlem yapan kişilerin haklarının kaybı durumunda telafi edici herhangi bir yol veya tazmin mekanizması öngörmemesi nedeniyle kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge oluşturamadığından ölçülülük ilkesini ihlal ettiği belirtilmiştir.

 

Bu yönüyle, aracı kurumlarca katılma belgelerinin geri alımının yapılamayacağına, kayden izlenmeye başladığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen sermaye piyasası araçlarının YTM’ye intikal edeceğine, bunların üzerindeki sınırlı aynı hakların kendiliğinden sona ermiş sayılacağına ve son olarak teslim edilmeyen sermaye piyasası araçlarının YTM’nin hesabına geçmesinden itibaren üç ay içinde satılacağına yönelik kuralın; kamu yararı ile bireyin mülkiyet hakkın arasında adil ve makul bir denge gözetmemesi nedeniyle mülkiyet hakkına aykırı olduğu yönünde hüküm kurulmuştur.

 

  1. Kaydileştirme sürecinde ortaya çıkan mülkiyet hakkı sorunu

 

Her ne kadar, menkul kıymetlerin kaydileştirme yoluyla elektronik ortamda kaydının tutulması ve kişilerin ellerinde bulunan sermaye piyasası araçlarının teslimini öngören düzenlemeler ile bazı sınırlamalar getirilmesi ülkemizde kayden izleme sistemini kurmaya yönelik meşru temellere dayansa da; menkul kıymetlere yönelik söz konusu kısıtlamanın mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.

 

Anayasa’nın 2. maddesi uyarınca; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

 

Yine, Anayasa’nın 35. maddesi; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”  hükmünü haizdir.

 

Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”)’ne Ek I no.lu Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlığını taşıyan 1. maddesinde ise her gerçek veya tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkının olduğu belirtilmiştir. Söz konusu maddede aynı zamanda, bir kimsenin ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği kuralına yer verilmiştir.

 

Görüleceği üzere, bireylerin mülkiyet hakkının korunması gerek yer verilen Anayasal düzenlemeler gerekse de AİHS’nin EK I no.lu Protokolü uyarınca esastır.

 

Mülkiyet hakkı, kişilere sahibi oldukları şey üzerinde dilediği biçimde yararlanma, tasarruf etme, başkalarına devretme, kullanma, biçimini değiştirme, harcama ve tüketme olanağı veren bireysel bir haktır. Mülkiyet hakkı, bu kişiler tarafından başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla özgürce kullanılabilir.

 

Bireyler, mülkiyet hakkından ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak yoksun bırakılabilmektedir.

 

Nitekim Anayasa Mahkemesi tarafından tesis edilen pek çok kararda da; bir düzenleme ile elde edilen kamusal yararın, kamu için öncelikli, genel menfaatleri koruyan ve kamu hizmetlerinin sürdürülmesi için zorunlu bir durum olması gerektiği belirtilmektedir.

 

Aksi halde, yalnızca Devlet’e başkasının mülkü üzerinde sebepsiz ve karşılıksız biçimde tasarruf etme hakkı sağlanmış olmakta; kamusal yarar ile bireysel yarar arasındaki denge bozularak mülkiyet hakkı ihlal edilmektedir.

 

Yer verilen açıklamalar uyarınca; kayden izlenmeye başlandığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen sermaye piyasası araçlarının YTM’ye intikal ederek üzerlerindeki sınırlı ayni hakların kendiliğinden sona ermiş sayılması ve YTM’nin hesabına geçmesinden itibaren üç ay içinde satılacaklarına yönelik düzenlemenin de, kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki dengeyi bozmakta olduğu ve anayasal güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal ettiği düşünülmektedir. 

 

Nitekim bu durum, detaylarına yer verilen Anayasa Mahkemesi kararı ile de tespit edilmiştir.

 

  1. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrası durum

 

6362 sayılı SPKn'nun 13. maddesinin 4. fıkrasında yer alan hükmün; “... ve katılma belgelerinin geri alımı yapılamaz. Kayden izlenmeye başladığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen sermaye piyasası araçları YTM'ye intikal eder. Bunların üzerindeki sınırlı ayni haklar kendiliğinden sona ermiş sayılır. Bunlar YTM'nin hesabına geçmesinden itibaren üç ay içinde satılır.” kısmı Anayasa Mahkemesi'nin 22.10.2015 tarihli kararı ile iptal edilmiş ve iptale konu Kanun hükmü, 12.11.2015 tarihinde yürürlükten kalkmıştır.

 

Söz konusu iptal kararı sonrası iptal edilen hükmün yerine geçmek üzere herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Bu çerçevede iptal sonrasında 6362 sayılı SPKn'nun 13. maddesinin 4. fıkrasının son hali ise aşağıdaki gibi olmuştur;

 

“Kaydileştirilmesine karar verilen sermaye piyasası araçlarının Kurulca belirlenen esaslar çerçevesinde teslimi zorunludur. Teslim edilen sermaye piyasası araçları kendiliğinden hükümsüz hâle gelir. Teslim edilmeyen sermaye piyasası araçları ise kaydileştirilme kararından sonra borsada işlem göremez, aracı kurumlarca bu sermaye piyasası araçlarının alım satımına aracılık edilemez.”

 

Bu noktada belirtmek gerekir ki, kaydileştirilmesine karar verilen sermaye piyasası araçlarının teslim edilmeyen kısımları artık YTM’ye intikal etmeyecek; fiziki sermaye piyasası aracı bulunan hak sahipleri, herhangi bir süre sınırlaması olmaksızın bunların kendi adlarına kaydileştirilmesini talep edebileceklerdir.

 

Öte yandan, sermaye piyasası araçlarının kaydileştirme yoluyla elektronik ortamda kaydının tutulmasının ve kişilerin ellerinde bulunan bu araçların sahtecilik, kayıp ve çalınma risklerinden korunma, ülkemiz düzenlemelerinin gelişmiş ülkelerin düzenlemelerine paralel hale getirilmesi gibi meşru amaç ve temellerine tam olarak ulaşılamayacaktır.

 

Nitekim, mevcut yapı dahilinde elinde fiziki sermaye piyasası aracı bulunan bazı kişilerin hiç başvurmaması durumunda ise, örneğin bir şirkete ait bir kısım payın kime ait olduğu hiç bilinemeyecek ve bunlara ilişkin haklar hiç kullanılamayacaktır.

 

Zira kaydileştirme sistemi, sermaye piyasalarında en güncel ve önemli konuların başında gelmektedir. Nitekim, bu sistem piyasaların güncel ihtiyaçları dolayısıyla ortaya çıkmış ve bu piyasalarda senet üzerinde çok fazla işlem yapılması dolayısıyla fiziki imkansızlıkların önüne geçilmek ve kamunun kaydi takas ve saklama ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla öngörülmüştür.

 

Bununla birlikte, kaydileştirilmesine karar verilen sermaye piyasası araçlarının teslim edilmeyen kısımlarının artık YTM’ye intikal etmeyecek ve hak sahibi elinde kalmaya devam edecek olması her ne kadar bireylerin mülkiyet hakkına yönelik koruma sağlamakta ise de; bu halde hiçbir yaptırım öngörülmemesinin kaydileştirme ile kurulmak istenen sisteme zarar verdiği ve tam işleyen bir sistemin kurulmasına engel teşkil ederek kamu yararını zedelediği düşünülmektedir.

 

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı akabinde 26.04.2016 tarih ve 29695 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6704 sayılı Kanun ile 6362 sayılı SPKn'na geçici 10. madde eklenmiştir.

 

Söz konusu hüküm ile kayden izlenmeye başlandığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmediği için mülkiyeti YTM'ye intikal etmiş olan sermaye piyasası araçlarının iadesine ve bu araçların satışlarının yapılmış olması hâlinde de bedellerinin ödenmesine ilişkin olarak hak sahiplerine YTM tarafından yapılacak ödemelerin usul ve esasları ile ihraççıların yükümlülüklerinin Kurulca belirleneceği düzenleme altına alınmıştır.

 

Bahsi geçen maddede, YTM'ye intikal eden sermaye piyasası araçlarından; ilgili mevzuat uyarınca satışı yapılmamış olanlar aynen; satışı yapılmış olanların ise Kurul tarafından belirlenen esaslar çerçevesinde hesaplanacak satış tutarları üzerinden nakden ödeneceği belirtilmiştir.

 

Görüleceği üzere, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı akabinde Kurul tarafından gerekli yasal düzenlemeler yapılmış ve kaydileştirme sisteminin meşru temelleri yanı sıra bireylerin mülkiyet hakkını koruma yönünde adımlar atılmıştır.

 

İlaveten, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı akabinde, kaydileştirilen sermaye piyasası araçlarının kayden izlenmeye başlandığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen kısımlarının YTM’ye intikal etmesine dayanak Kanun hükmü kalmamıştır. Bu kapsamda, YTM tarafından, sebepsiz zenginleşme ve genel zamanaşımı ilkeleri dikkate alınmak suretiyle hazırlanan; 07.09.2016 tarih ve 29824 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 13. Maddesinin 4. Fıkrasının Kısmen İptali Üzerine Yatırımcı Tazmin Merkezi Tarafından Yatırımcılara Yapılacak Ödemelere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik (“Yönetmelik”) ile YTM'ye intikal eden sermaye piyasası araçlarının hak sahiplerine iadesine/ödenmesine ilişkin esaslar belirlenmiştir.

 

Mevcut düzenlemeler kapsamında, elinde fiziki pay ve yatırım fonu katılma belgesi bulunan hak sahiplerinin yapacağı işlemlerin ise iki aşamada incelenmesi mümkündür.

 

Buna göre; öncelikle hak sahipliğinin tespiti amacıyla, sahip olunan fiziki sermaye piyasası araçlarının ihraççı şirketlere teslim edilmesi gerekmektedir. Bunun üzerine, Teslim Tutanağı ve gerekli diğer belgelerle birlikte YTM’ye başvurulabilecektir. Bir başka ifade ile fiziki pay, kupon ve yatırım fonu katılma belgeleri İhraççı Şirkete/Kurucuya teslim edilecektir.

 

Sahip olduğu fiziki payı ve/veya yatırım fonu katılma belgesi kaybolan/zayi olan hak sahibinin ise İhraççı Şirkete/Kurucuya başvurmaksızın doğrudan YTM'ye başvurması gerekmektedir.

YTM’nin hak sahiplerine yapacağı ödeme ise aşağıdaki şekilde şematize edilebilecektir[6].

 

 

Hak sahibi tarafından YTM’ye başvurmak için hak düşürücü sürenin, Yönetmelik’in yürürlük tarihinden itibaren 10 yıl olduğunu belirtmek faydalı olacaktır. Başka bir ifadeyle, hak sahibinin en geç 07.09.2026 tarihine kadar YTM'ye başvurması gerekmektedir.

 

Kaydileştirilmesine karar verilen sermaye piyasası araçlarının YTM’ye intikal eden kısımlarına ilişkin olarak hak sahiplerinin mülkiyet hakkı; Yönetmelik hükmü ile bu sefer de 10 yıllık bir zaman dilimi ile sınırlandırılmaktadır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında yer alan gerekçelerin bir kez daha gündeme gelebileceği düşünülmektedir.

 

  1. Sonuç

 

En basit şekliyle kaydileştirme, sermaye piyasası araçlarının, fiziki olarak kâğıt üzerine basılmasından vazgeçilmesi ve bu araçlara karşılık gelmek üzere elektronik ortamda kayıtlar oluşturulması olarak tanımlanabilmektedir.

 

Mevzuatımızda, 6362 sayılı SPKn’nda kaydileştirmeye ilişkin düzenlemeler yer almakta olup söz konusu Kanun’un 13. maddesinin 4. fıkrasında yer alan hükmün, kayden izlenmeye başlandığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen sermaye piyasası araçlarının YTM’ye intikal edeceği ve üzerlerindeki sınırlı ayni hakların kendiliğinden sona ermiş sayılacağı, ilaveten YTM’nin hesabına geçmesinden itibaren üç ay içinde satılacaklarına ilişkin kısmı, Anayasa Mahkemesi’nin 12.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 22.10.2015 tarih ve E.2015/29, K.2015/95 sayılı kararıyla Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle iptal edilmiştir.

 

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesi sürecinde ortaya çıkan mülkiyet sorunu bir kez daha gündeme gelmiştir.

 

Nitekim, kayden izlenmeye başlandığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen sermaye piyasası araçlarının YTM’ye intikal ederek üzerlerindeki sınırlı ayni hakların kendiliğinden sona ermiş sayılması ve YTM’nin hesabına geçmesinden itibaren üç ay içinde satılacaklarına yönelik düzenlemenin kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki dengeyi bozduğu ve anayasal güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal ettiği düşünülmektedir. 

 

Söz konusu iptal kararı ile iptale konu kanun hükmü, 12.11.2015 tarihinde yürürlükten kalkmıştır. Gelinen aşamada, kaydileştirilmesine karar verilen sermaye piyasası araçlarının teslim edilmeyen kısımları artık YTM’ye intikal etmeyecek ve teslim edilmeyen sermaye piyasası araçları “bilinmeyen ortak” hesabında izlenecektir.

 

Mevcut durumda, kaydileştirilmesine karar verilen sermaye piyasası araçlarının teslim edilmemesine karşılık herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir. Bu durumun, sermaye piyasası araçlarının kaydileştirme yoluyla elektronik ortamda kaydının tutulmasının temelini oluşturan meşru amaç ve temellere tam olarak ulaşılmasını engelleyeceği düşünülmektedir.

 

Nitekim kaydileştirilmesine karar verilen sermaye piyasası araçlarının teslim edilmeyen kısımlarının artık YTM’ye intikal etmeyecek ve hak sahibi elinde kalmaya devam edecek olmasının, her ne kadar bireylerin mülkiyet hakkına yönelik koruma sağlamakta ise de kaydileştirme ile kurulmak istenen sisteme zarar verdiği ve tam işleyen bir sistemin kurulmasına engel teşkil ederek kamu yararını zedelediği düşünülmektedir.

 

İlaveten, iptal kararı akabinde 26.04.2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6704 sayılı Kanun ile 6362 sayılı SPKn'na geçici 10. madde eklenmiştir.

 

Söz konusu hüküm ile kayden izlenmeye başlandığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmediği için mülkiyeti YTM'ye intikal etmiş olan sermaye piyasası araçlarının iadesine ve bu araçların satışlarının yapılmış olması hâlinde bunların bedellerinin ödenmesine ilişkin olarak hak sahiplerine YTM tarafından yapılacak ödemelerin usul ve esasları ile ihraççıların yükümlülüklerinin Kurulca belirleneceği düzenleme altına alınmıştır.

 

Görüleceği üzere, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı akabinde Kurul tarafından gerekli yasal düzenlemeler yapılmış ve kaydileştirme sisteminin meşru temelleri yanı sıra bireylerin mülkiyet hakkını koruma yönünde adımlar atılmıştır. YTM tarafından başvuran hak sahiplerine iade/ödeme yapılmasına başlanmıştır.

 

İlaveten, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı akabinde, kaydileştirilen sermaye piyasası araçlarının kayden izlenmeye başlandığı tarihi izleyen yedinci yılın sonuna kadar teslim edilmeyen kısımlarının YTM’ye intikal etmesine dayanak Kanun hükmü kalmamıştır.

 

Bu kapsamda, YTM tarafından, sebepsiz zenginleşme ve genel zamanaşımı ilkeleri dikkate alınmak suretiyle hazırlanan Yönetmelik ile YTM'ye intikal eden sermaye piyasası araçlarının hak sahiplerine iadesine/ödenmesine ilişkin esaslar belirlenmiştir.

 

Hak sahibi tarafından YTM’ye başvurmak için hak düşürücü süre Yönetmelik’in yürürlük tarihinden itibaren 10 yıldır. Başka bir ifadeyle, hak sahibinin en geç 07.09.2026 tarihine kadar YTM'ye başvurması gerekmektedir. Bu noktada ise yine mülkiyet hakkı sorununun ortaya çıkabileceği düşünülmektedir.

 

Kaydileştirilmesine karar verilen sermaye piyasası araçlarının YTM’ye intikal eden kısımlarına ilişkin olarak hak sahiplerinin mülkiyet hakkı; Yönetmelik hükmü ile bu sefer de 10 yıllık bir zaman dilimi ile sınırlandırılmaktadır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında yer alan gerekçelerin bir kez daha gündeme gelmesinin mümkün olduğu değerlendirilmektedir.


[1] Ünal, Mücahit. “Sermeye Piyasası Araçlarının Kaydileştirilmesi”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, 2011, s. 227.

[2] Manavgat, Çağlar. “Menkul Kıymetlerin Merkezi Saklanmasında Kullanılan Yöntemin Sözleşmenin Hukuki Niteliğine Etkisi”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Sayı 4, Aralık 1996, s.129.

[3] Manavgat, Çağlar. “Sermaye Piyasası Kanunu’nun 10/A Maddesi Hükmüne Göre Kaydi Sistemin Esasları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 50, Sayı 2, 2001, s.169.

[4] Merkezi Kayıt İstanbul, MKK Kimdir?, https://www.mkk.com.tr/tr/content/Hakkimizda/MKK-Kimdir-“, Erişim Tarihi: 10.07.2017.

[5] Yatırımcı Tazmin Merkezi (“YTM”); yatırım kuruluşlarının, yatırım hizmet ve faaliyetinden kaynaklanan nakit ödeme veya sermaye piyasası araçları teslim yükümlülüklerini yerine getirememeleri hâlinde, Kurul tarafından 6362 sayılı SPKn çerçevesinde alınan tazmin kararını yerine getirmek amacıyla kurulmuş olan kamu tüzel kişiliğini haiz bir kuruluştur.

[6] Şemada belirtilenlere ilave olarak, hak sahipleri tarafından talep edilmesi ve bedellerinin ödenmesi halinde, varsa YTM tarafından kullanılan yeni pay alma hakları sonucu edinilen paylar veya bedellerinin de iade edilmesi gerekmektedir.

 

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.